Bu festivalde Ulusaldan-Evrensele, baroktan moderne kadar çok geniş bir yelpaze içinde klasik müziğin en seçkin eserlerine yer verilmiştir. Eserlerin farklı dinleme alışkanlıklarına sahip insanlara hitap edecek şekilde seçilmiş olması nedeni ile festival olağanüstü ilgi görmüş ve hedeflenen amacına ulaşmıştır.
Dinleyiciler tatlı serinlikteki bir yaz gecesinin kendine özgü ortamı içinde öncelikle Gün Batımı Konserlerinde; doğanın o muhteşem resmi ile müziğin aynı güzellikteki duygusal tınılarını buluşturan dinletilerini izleme imkanı buldular. Halka açık olarak gerçekleştirilen bu bölüm düşünüldüğünden daha fazla ilgi gördü.
Konserin takdim görevini üstlenme zarafetini ve nezaketini gösteren saygıdeğer Halit Kıvanç beyefendi’ye(Arzu etmedikleri için saygı sözcüğünü özellikle kullanmadım) özellikle şükran duygularımı ifade etmek istiyorum. Her zamanki hitabet yeteneği ve kendine has esprili konuşmaları ile kalplerimizi fethetti.
İlk gece konseri değerli orkestra şefi Rengim Gökmen’in yönetiminde Bursa Senfoni Orkestrası eşliğinde Glınka’nın Russian ve Ludmilla operası uvertürü ile başladı. Önemli bir Rus bestesi olan Mihail Glinka Kafkasya’yı gezerken bölgedeki dağlıların müziklerini dinlemiş kabardey köylerindeki düğünlerde bulunmuş Lezginka danslarını izlemiş ve çok beğenmiştir. 10 Eylül gecesi konserinde dinlediğimiz “Russian ve Ludmilla” isimli operada Lezginka’dan büyük ölçüde yararlanmıştır. Duyguların coşkulu bir şekilde ifade edildiği güzel bir uvertür dinledik.
Aynı gece Paganini’nin 1.Keman Konçertosunu Alexander Markov’dan dinleme imkanı bulduk. Markov Klasik Müzik seyircisinin yakinen tanıdığı çok özel bir keman virtüözü Paganini’nin büyük bir teknik gerektiren duygu yüklü müstesna eserini büyük bir ustalıkla çaldı ve büyük bir beğeni topladı.
Paganini’nin o muhteşem eseri çalınırken çevredeki ağustos böcekleri de kusursuz bir şekilde eserlere eşlik ettiler.
Aynı gece; hatırlarımda özel bir yeri olan film müziklerinden ve napoliten eserlerden seçmeler ile programa devam edildi. Özellikle olgunluk yaşamını idrak eden bizler için bu program ayrı güzellik vesilesi oldu. Yeri gelmişken film müzikleri ile ilgili birkaç hususa temas etmeden geçmek istemiyorum. Bilindiği üzere; bir filmde vazgeçilmez üç unsurdan biri de müziktir. Müzik filmde, yönetmenin elindeki anlatım araçlarından en önemlisidir kuşkusuz. Bazen filmler o filmde geçen bir müzikle anılır hale gelir. Bu ilk geceki programda da bu güzelliği yaşadık. (Bilindiği gibi; Film sektörünün ilk yıllarında sessiz sinema döneminde Dimitri Shostakovitch müzik hayatının ilk günlerinde film müziği yazmış, ancak sık sık film seyretmeye daldığından çalmayı unutuyormuş. Bu da küçük bir anekdot)
Daha sonra Fransız empresyonizminin temsilcilerinden Reval’in Balerosu eşliğinde izlediğimiz bale, bizleri 1581’de Fransa’da Kral V Henri ile Floransa’daki ünlü ailenin kızı Maria de Medici’nin evlenişi sırasında icra edilen “Kraliçenin Güldürü Balesi” ne götürdü. Çünkü bu bale, türünün ilk örneği idi. Eser, gecenin derinlerinde, ayrı bir dünyaya götürdü bizleri
İkinci gece; Gün Batımında yine bir keman ustası ile, bizden de bir mükemmel yorumcu izledik. Tedi Papaprami ve Cana Gürman. Gün Batımı ile bu denli duygusal bir bütünleşme yaşanmaya değer bir geceydi. Gri, kırmızı gökyüzündeki ay ışığının görüntüsü ayrı bir güzellik kattı. Çok iyi bir program ve bir o kadar da uyumlu beraberlik dinleyicileri çok memnun etti.
Kuşkusuz İkinci gecenin; gece konseri çaykovski gecesi idi. Bilindiği gibi bestecinin müziğinde görülen trajik ıstırap ile tatlı duygusallık arasındaki bağ beş ve altıncı senfonilerinde de belirgin bir şekilde görülür. Dinlediğimiz altıncı senfoni son senfonisidir trajik yönü ağır olan bir bestedir. Esasen bestecinin bütün eserlerinde Rus Melankoli duygusunu hissedebilirsiniz. Yorumcu eserin bütünü ile, bestecinin duygu dünyasını mükemmel bir şekilde aktardı.
Besteci bu eseri Moskova yakınlarındaki Klin kasabasında kaldığı evde besteledi bu eserin dinlediğimiz şekline gelinceye kadar birçok kere besteci tarafından yeniden düzenlendiğini biliyoruz. Eser bestecinin kaderci dünya görüşünün bir ifadesidir. Aslında kendi eserini yönetmek üzere 1893 yılında Petersburg’a gittiği zaman yakalandığı koleradan ölmüştür. Bu nedenle söz konusu eser bestecinin kaderi ile yakinen ilgilidir.
Gecenin ikinci çaykovski eseri 1.piyano konçertosu idi. Bestecinin en popüler eserlerinden birisidir. Değerli orkestra şefi Işın Metin yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası eşliğinde değerli yorumcumuz ve ulusal onur kaynağımız ve sanat elçimiz Gülsin Onay tarafından her zamanki gibi olağanüstü yorumlandı.
Üçüncü gece; değerli arpist Şirin Pancaroğlu ve beraberindeki arkadaşlarının müziğinin duygusal ortamı bizleri barış, dostluk ve hoşgörü dünyasına götürdü.
Aynı günün gece konserinde Bach’ın piyano konçertoları Belgrat Senfoni Orkestrasının bayan şefinin yönetiminde değerli yorumcumuz ulusal onurumuz ve sanat elçimiz İdil Biret tarafından her zamanki gibi olağan üstü bir şekilde yorumlandı. Özellikle orkestra şefinin kendisine has yönetim üslubu dinleyicilerin ilgisini çekti.
Malumlarınız olduğu üzere sanat sevgisi, müzik içgüdüsü ve yaratıcılığı bünyesinde toplamış olan J.S.Bach’ın müziğindeki inanılmaz zeka ve akıl bugün dahi tartışılmaktadır. Eski dini müziklerden, zamanın popüler armonik müziğine kadar, çoğu zaman bunların bir sentezi ve çeşitlemeleri ile Bach’ın müziği bildiğiniz gibi apayrı bir dünyadır.
Dördüncü gece; yine Gün Batımı konserinde Ametist Klarnet Beşlisinin Barok’tan Romantik döneme kadar uzanan çok geniş bir yelpaze içinde sergiledikleri eserler beğeni ile izlendi.
Son gecenin özelliği bildiğiniz gibi; geleceğimiz küçük yıldızlarımızın gecesi olması idi.
Çok sesli müzik adına umutlandığımız ve gururlandığımız bir gece oldu. Hasan Gökçe Yorgun, Aslan Büyükkaya ve Nil Kocamangil festivalin yıldızları idi. Temennimiz bu yıldızların ışıklarının artan bir şekilde parlayarak sanat dünyamızdaki yerini almasıdır.
Anlamlı bir kültür hizmeti olduğuna inandığımız bu festival ile, toplumun her kesitinden, duygulu insanların sevgi ve barışın geliştirilmesi adına daha duyarlı bireyler olarak daha gür bir sesle, insanlığın kardeşliği için mücadele edeceklerine inanıyorum.
Çünkü aydınlanmanın, duygusal ve estetik yönünü geliştiren müzik, hoşgörü dünyamızı zenginleştirir. Bu bakımdan faklılıkları asgariye indiren en önemli bir araçtır. Bu yönüyle de şiddet ve kavganın ortadan kalkmasına yardımcı olur. Farklı kültürlerin müzikal değerlerini bir ortak paydada buluşturur. Dolayısıyla sağlıklı bir sosyal düzenin yaratılmasına bu yönüyle katkı sağlar.
Arjantin’de Tango, Amerika’da Caz, İspanya’da Filamenko müziği sanatın toplumsal işlevini gösteren mükemmel örneklerdir.
Başta Doğuş gurubunun yönetim kurulu başkanı Sayın Ferit Şahenk beyefendi olmak üzere çok yönlü ve çok kapsamlı bu uluslararası festivalin mükemmel bir şekilde gerçekleşmesine yardımcı olan ve emeği geçen herkese sevgi ve şükranlarımı özellikle ifade etmek istiyorum. Ancak ailevi sebeple aramızda bulunmayan Sayın Ferit Şahenk beyefendiye bu vesile ile taziyetlerimi ifade etmeyi bir borç ve telakki ediyorum.
Önümüzdeki yıllarda farklı bir konsept ve anlayışla bu festivalin gerçekleşmesini içtenlikle temenni ediyorum.
Aytaç YALMAN