8 Haziran 2007 Cuma

ULUSAL BÜTÜNLÜK VE TERÖR

Sizlere uzun bir süredir Toplumsal yapımızı sarsan Siyasi, psiko-sosyal ve ekonomik gücümüzü zayıflatan, - Bu günde sıcaklığını yaşadığımız - ULUSAL BÜTÜNLÜK ve terör konusundaki bilgi ve deneyimlerimi takdim etmek için huzurlarınızda bulunuyorum.

Yapacağım sunumdan önce beni davet etme nezaketini gösterenlere özellikle teşekkür etmek istiyorum. Böylesine entellektüel bir gruba hitap etme imkânı bulduğum için de ayrıca mutlu olduğumu belirtmek mecburiyetindeyim.

Kuşkusuz bu takdim bir Potemkin Pantomimi olmayacak. Bu nedenle; ülkemizin içinde bulunduğu durumu mümkün olduğu kadar objektif verilerden hareketle değerlendirmeye çalışacağım.

Konunun bütünlüğünü muhafaza edebilmek için müsaadenizle metne bağlı kalarak takdimde bulunmak istiyorum.

Bulunduğumuz coğrafyadaki sorunlara gerçek teşhisler koymak için, öncelikle dünya sahnesindeki büyük resmi görmek, buna bağlı olarak bölgesel konularda değerlendirmek gerekmektedir.

Bu nedenle; dünyayı gerçek boyutları ile görmek küreselleşmeyi algılamak, oradan ORTADOĞU’ya doğru uzanmak ve TÜRKİYE için uygun görülen konumu ve rolleri anlamak doğru olacaktır.

Acaba TÜRKİYE;

· AB süreci ile başlayıp,

· Büyük ORTADOĞU ve ılımlı İslamla ivme kazanan,

· Siyasi İslamla zemin bulan,

· Emperyal güçlerin desteklediği ciddi bir Bölücü/Ayrılıkçı hareketle karşı karşıya mıdır?

İsterseniz önce genel bir bakış açısı ile dünyadaki gelişmeleri değerlendirmeye çalışalım.

· 2015 yılında ekonomik istikrar siyasi istikrarın sağlanmasında ağırlıklı bir rol alacak,

· Küreselleşme süreci, sanayi devrimine oranla daha baskılı ve zor geçecek,

· Kriz bölgeleri (TÜRKİYE’ye komşu bölgeler) kristalize olmaya başlayacak (Belki de tamamlanacak).

Büyük ORTADOĞU Projesi dikkate alındığında gelecek (10) yılın TÜRKİYE açısından yaşamsal gelişmelere ve değişmelere sahne olacağını değerlendiriyoruz.

Çünkü anılan coğrafyanın karmaşık ve etnik yapısı; mikro milliyetçilik akımlarını tetiklemeye son derece uygundur.

Ayrıca Şia ve Vehabilik arasındaki ezeli rekabet de ülkemizi ciddi anlamda etkileyecektir.

Soğuk savaşın ardından ABD dış politikasının ana temasının; yeni bir süper gücün yükselmesini engellemek amacı ile “ful spektrum” egemenlik olduğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz.

Bu bağlamda belirleyici araç; askeri güç,

Öncelikli coğrafya; ORTADOĞU,

Stratejik hedef de; ÇİN olarak saptanmış gözükmektedir.

Çünkü RUS-ÇİN yakınlaşması, Şanghay örgütünün gelişmesi ABD karşıtı bloklaşma riskini yükseltmektedir.

Aslında, bütün dengelerin bozulduğu dünyada Emperyal işgal kültürü, her türlü evrensel insan haklarını ayaklar altına almış bulunmaktadır.

ABD’nin stratejik üstünlüğü; ancak Büyük ORTADOĞU Projesinin realize edilmesine bağlı görülmektedir.

Bu da; TÜRKİYE’nin bu planda yer almasını gerekli kılmaktadır. Bunun üzerine hesaplar yapılmaktadır.

Bu hesaplar nelerdir?

TÜRKİYE’yi ne gibi tuzaklar bekliyor?

Bunları bu günden belirlemek zor görülüyor.

Ancak; bu gün itibariyle MEZEPOTAMYA’dan Yeni Dünya Düzeni ve Büyük ORTADOĞU Projesinin çıkmadığını görüyoruz.

Ama unutulmaması gereken bir gerçek var ise; o da Emperyalizm’in öteden beri uyguladığı stratejilerin başında provokasyon gelmektedir.

TÜRKİYE’de de bu konuda başta İrtica ve Kürtçülük sorunu gibi, sorunlar bu provokasyonlara oldukça uygun zemin hazırlamaktadır.

Konumuz olan Kürtçülük sorunu; tüm bölgeyi ilgilendiren, bir sorun olma özelliğini taşıyan, ABD’nin kendi stratejisine ters düşen, ülkeye karşı bu sorunu bile koz olarak kullanma eğiliminde olduğunu görüyoruz. (Nitekim MURAT KARAYILAN “ABD yönetimi, Kürtlerin yaşadığı tüm ülkeleri esas alan bir proje oluştursun” diyebilmektedir).

NATO’nun (50)’nci kuruluş yılında (Mayıs 1999) Washington’da “Soykırıma uğrayan topluluktan talep gelmesine bakılmaksızın, soykırım yapan ülkeye NATO, karışma hakkına sahip olacaktır.” Kararını da sizlere hatırlatmak isterim.

ABD’nin bölgedeki emelleri için hazırladığı Ortak Vizyon Belgesinde, aslında ”stratejik bir karşıtlık” söz konusudur. Çünkü Ortak Vizyon Belgesinin gerçekçi ve uygulanabilir olması için, ortak hedef olması lazımdır.

Oysaki bu aşamada ortak bir hedeften söz edilmeye, ancak ABD’nin hedeflerine bizim sağlayacağımız katkı söz konusu olabilir (Özellikle TÜRKİYE coğrafyası). Çünkü ABD ilişki değil, itaat istemektedir.

ABD bir taraftan bölgedeki politikalarında, TÜRKİYE’yi operasyonlarının bir parçası haline getirmek isterken, diğer taraftan Kürt Devletinin kurulmasının temellerini atmış bulunmaktadır.

Eğer ABD bölgede istediği ödünleri alamaz ise; çeşitli provokasyonlar yaptırabilir ( Bu konuda daha detaylı bilgiyi konuşmamın müteakip bölümlerinde sunmaya çalışacağım).

Ancak bu provokasyonlara karşı Doğu ve Güney Doğudaki Kürt vatandaşlarımızın, demokratik hak ve özgürlüklerine zarar vermeden, Emperyalizm’in bölgede oynadığı oyunlara, kurduğu tuzaklara düşmemeliyiz.

Bu değerlendirmeden sonra ZEYNEP ATIKKAN’ın “Amerika Cinneti” kitabından bazı alıntılar ile konuya açıklık getirmek istiyorum. Yazarın kitabını okurken, tek kutuplu bir dünyanın çirkin yüzünü görüp, kendimize; terörist kavramına kimlerin girebileceğini sormak ihtiyacını hissediyoruz.

· Neoconlar mı?

· Kökten dinciler mi?

· Evanjelikler mi?

· Etnik ayrımcılar mı?

Her ne olur ise olsun 11 Eylül’den sonra AMERİKAN politikasına egemen olan düşünce;

· Hukuksuzluğun ve şiddetin üstünlüğü ve bunların dünyaya dayatılması,

· Toplumda korku politikalarının hâkim olması,

· Farklı düşünme iradesinin azalması,

· Tehlike belirmeden ortadan kaldırılması,

· Başka ülke ve kuruluşların görüşlerine ihtiyaç hissedilmemesi,

Şeklinde özetlenebilir. Bu yenidünya düzensizliği toplumları büyük bir gelecek kaygısına sürüklemektedir. Bu açıklamalardan soruna, ancak ABD’ye düşman olmadan, ABD’nin karşısında ezilip, büzülmeden bir üçüncü yol bulunmanın gerekliliğini vurgulamak istiyorum. Bunun yolu, hem kendimiz, kendi değerlerimiz, hem de dünyayı çok iyi tanımak ve takip etmekten geçmektedir.

BU GENEL DEĞERLENDİRMEDEN SONRA ÖZELLİKLE K. IRAK OLMAK ÜZERE BÖLGESEL SORUNLARA TEMAS ETMEK İSTİYORUM:

IRAK’a demokrasi getirmek, insan haklarını egemen kılmak, serbest piyasa ekonomisi ile refah toplumu yaratmak amacı ile IRAK’ı işgal eden AMERİKA’nın, bu gün gelinen noktada; insan hakları yerine (655) bin IRAK’lının ölümüne sebep olunmuş;

ü IRAK meclisi üç parçalı federasyonu öngören anayasayı kabul etmiş,

ü Güdümlü anayasa ile bir şeriat devleti kurulma aşamasına gelinmiştir,

ü IRAK bu haliyle fiilen üçe bölünmüştür,

ü Serbest piyasa ekonomisi ile uyutulan halk refah toplumu yerine açlık ve sefaletle karşı karşıya getirilmiş,

ü Seçim ayrılıkları derinleştirmiş; hem direniş, hem de mezhep çatışmalarını arttırmıştır,

ü ABD ve İNGİLTERE’nin desteği ile TÜRKMEN’ler Kürtler tarafından tasfiye aşamasına getirilmiştir.

Bütün bu gelişmelerden sonra;

ü AMERİKA’nın desteği ile K. IRAK’ta özerk bir bölge oluşmuş,

ü Bölge siyasi, ekonomik ve sosyolojik anlamda büyümekte ve cazibe merkezi haline gelmektedir. BARZANİ’ye Devlet Bşk. gibi davranılmaktadır.

ü BARZANİ’nin dünya siyasetinde sanal etkisi artmıştır,

ü Güney Doğuyu Kürt bölgesinin bir parçası gibi görmeye başlayan BARZANİ;

§ Öğrencilere burs vermeye,

§ Kürt pasaportu vermeye,

§ İhale ve ticarette artan etkisi ile bölge insanını kazanmaya çalışmaktadır (Halk ikilem yaşıyor),

ü IRAK’taki Kürtlere tanınan özgürlüklerden sonra İRAN ve SURİYE’deki Kürt talepleri de artmıştır,

ü Bunun sonucu olarak; SURİYE’li Kürt gruplar Mart 2006’da WASHINGTON’daki AMERİKAN senatosu binasında bir konferans düzenlemiştir (ANKARA KÜRDİSTAN sınırları içerisinde gösterilmiştir).

ABD HIRVATİSTAN büyük elçisi (Aynı zamanda BARZANİ’nin danışmanı) PEKER GALBRAITH bir düşünce kuruluşunda IRAK’ın üçe bölünmesinin tek çözüm olduğunu söyleyerek lobi çalışması yapmaktadır.

Aynı şahsın “Irak Sorunu” isimli kitabı hezeyanlar ile doludur (Kürt Devleti, Tek dost türler, İç savaş durmaz, ABD ordusunu K. IRAK’a çekmek).

ABD parlamentosunda kurulan IRAK Çalışma Grubu, çalışmasını bir rapor ile açıkladı;

Buna göre;

· IRAK’ta (3.000) AMERİKAN askeri kaybedildiği,

· IRAK’taki durumun VİETNAM’a benzediği,

· İRAN ve SURİYE ile ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği,

· Ayrıca ABD’nin bölgeden kademeli olarak çekilmesi önerilmektedir.

AB parlamentosunda “TÜRKİYE’de Kürtler ve AB” konulu bir toplantı düzenlendiği malumlarınızdır.

Bu toplantılarda BAYDEMİR şu açıklamalarda bulunmuştur.

· Kürt isyanları ulus ve devletin merkeziyetçi politikalarını hedef almıştır,

· Yerel yönetimler kendi kaynaklarını yaratmalıdır,

· Vali ve Belediye Bşk. seçimle ve tek kişi olarak belirlenmektedir.

ABD’nin IRAK İşgalinde başından bu yana hem bölgede, hem de IRAK’ta hiçbir hesabı tutmamış, bunun yanı sıra gelecekte daha şiddetli çatışmaların temeli şimdiden atılmıştır. Hatta etnik dinsel gruplar kendi hizipleri arasında bile çalışmaktadır (AMERİKAN’ın IRAK’taki toplam harcaması (377) Milyar Dolardır).

KERKÜK üzerinde oynanan oyunlar sonucunda sorun; IRAK’taki gruplara ilaveten SURİYE ve TÜRKİYE’yi de içine alacak şekilde genişleyebilir (2007’de Referandum yapılacaktır).

KÜRESEL VE BÖLGESEL DEĞERLENDİRMEDEN SONRA YURDUMUZA DÖNELİM VE GELİŞMELERİ DEĞERLENDİRMEYE ÇALIŞALIM:

NAPOLYON’un meşhur bir sözünü hatırlatmak istiyorum sizlere.

“Ülkelerin coğrafyaları, ülkelerin kaderlerini belirler.”

Gerçekten de öyle olmuş;

Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde, sürdürülen politikaların paradigmasını daima coğrafya belirlemiştir.

Gerçekten (1.000) yıldır vatan bildiğimiz bu topraklar ülkemizin kaderinde en belirleyici faktör olmuştur.

ü AVRASYA’nın en kritik bölgesinde bulunmak, geçmişte hem ödül, hem risk ile karşı karşıya bıraktı bizleri,

ü Gelecekte, risk ve fırsatları beraberinde getirecektir.

Bildiğiniz gibi; ülkemiz sorunlu ve talihsiz bir dönemden geçiyor.

ü AB’ye girme sürecinde kabulü çok zor dayatmalar,

ü İç bünyemizdeki derin fikri çatışmalar,

ü Kırsal kesimde terör, şehirlerde sivil itaatsizlik,

Toplumsal yapımızı hassas bir noktaya getirmiştir.

EMPERYALİST DAYATMALAR SONUCU DIŞ POLİTİKALARIMIZIN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ DURUMDAN KISACA SÖZ ETMEK İSTİYORUM:

ü Genişletilmiş ORTADOĞU Projesine katkı sağlamamız ile ilgili dayatmalar,

ü ANNAN planının kabulü ile KIBRIS konusunda aldatılmışlık duygusundan sonra şimdi de FİN planı olarak isimlendirilen içi boş bir plan dayatılmaya çalışılmakta,

ü IRAK politikası (Ulusal gururumuz zedelenmiştir),

ü AB konusunda tavizkar politikalar (İkinci Sınıf Devlet Muamelesi),

ü Milli çıkarlarımız ciddi olarak tehlikeye sokulmuştur.

İÇ YAPIMIZDAKİ DURUMA GELİNCE;

ü Ağır borç yükü altındaki ülkemiz; siyasi ve ekonomik güdüm altına alınmıştır,

ü Finans, endüstri kurumları ve doğal kaynaklarımız yabancılara devredilerek yenidünya düzenine bağımlı hale getirilmiş,

ü Toplum, seküler yapıdan İslami yaşam tarzına,

ü Düşünce toplumundan, inanç toplumuna,

ü Demokrasi ekseninden, İslami eksene kaymış,

ü Din, kişisel çıkar, politik araç ve ticaret metaı olarak kullanılmaktadır.

SONUÇ OLARAK SOSYAL DEĞERLERİMİZ BOZULMUŞ ULUSAL BÜTÜNLÜĞÜMÜZ VE CUMHURİYETİN TEMEL DEĞERLERİ SARSILMAKTADIR:

Kabul edeceğiniz gibi;

Bu yapay gündem ile ülkemiz güç kaybetmektedir.

Ancak;

Unutulmamalıdır ki; ANADOLU; davetli, davetsiz herkese kucak açmış çok özel bir coğrafyadır.

Geçmişte yaptığı sentezi bu günde yapacak, sorunları çözecektir.

UYGUN GÖRÜRSENİZ TERÖRÜN KRONOLOJİK BİR TARİHÇESİ İLE GÜNÜMÜZDEKİ TERÖR FAALİYETLERİNE GEÇMEK İSTİYORUM:

1970’lerde ideolojik, 1980’lerde bölücü ve etnik temelli, 1990’larda dinsel motifleri kullanan terör ile bu günlere gelmiş bulunuyoruz.

Konumuzun etnik bölücülük olması nedeni ile bu konulardaki terör faaliyetlerini yarım asırlık bir periyot içindeki tarihsel gelişimi özetlemeye çalışacağım.

ü “Etnik yapılaşmanın siyasi parti tarzında örgütlenmesi” Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi adı ile 1965 yılında DİYARBAKIR’da başlamıştır.

ü 1969 Yılında Doğu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO), Marksist bir hareket olarak başladı (Etnik ideolojiye dayalı sistemli bir kampanya).

ü 1971–1973: DDKO adli bir vaka olarak görülmüş, siyasi ve sosyal sebepleri üzerinde durulmamıştır.

ü 1973: Yılında PKK’nın kurulması.

ü 1973–1980: PKK (500) kişiyi katletmiştir.

ü 1982–1984: ŞAM Merkezli Kuzey IRAK bölgesinde Teşkilatlanma ve Yığınaklanma.

ü 1984: ERUH ve ŞEMDİNLİ Baskını.

ü 1991: AMERİKA’nın Körfez Harekâtı ile terörün en üst noktaya çıkması.

ü 1994: Terör kontrol edilebilir bir noktaya getirildi (Baskı altına alındı) ve üstünlük sağlandı.

ü 1996: ANKARA süreci ile terörde hâkimiyet sağlandı.

ü 1998: WASHINGTON mutabakatı ile bölgede kontrol kaybedilmeye başlandı.

ü 1998: ÖCALAN’ın SURİYE’den çıkarılması.

ü 1999: ÖCALAN’ın yakalanması,

Teröristlerin TÜRKİYE’yi terk etmesi (TÜRKİYE’de (400), Gerisi Kandil Dağı).

AB sürecinin hız kazanması.

ü 1999–2005: TÜRKİYE’de; Siyasi nedenlerle terörün üzerine gidilmemiş.

K.IRAK’ta; Teröristler BARZANİ ve TALABANİ’nin himayesinde toparlanmışlardır.

ü 2005: Terörün yeniden başlaması.

BU GENEL KRONOLOJİK AÇIKLAMADAN SONRA SON DÖNEMDE YAŞANAN OLAYLAR ÜZERİNDE DURMAKTA YARAR GÖRÜYORUM.

ŞEMDİNLİ VE YÜKSEKOVA OLAYLARI:

ü Yargı aşaması henüz tamamlanmamıştır (2 Ayda 36’şar Yıl hapis),

ü Bu olay, kaynağı henüz belli olmayan bir provokasyon olayıdır,

ü Başkaldırı provasıdır,

ü Olaylarda (Cenaze törenlerinde) (35.000) kişiyi Bölgenin Belediye Başkanları yönlendirmiş,

ü Devlet otoritesi zaafa uğramıştır,

ü Yurttaş-Devlet ilişkisi zedelenmiştir, devlet organları arasında uyum kalmamıştır,

ü İstismarcıya fırsat verilmiştir (Cenaze töreni, ÖCALAN posteri vb.),

ü Bu konu ile ilgili iddianamede; mahkemenin müsaadesi alınmadan açıklanması maddi bir hatadır,

ü Maddi delillerdeki tutarsızlık iddianamenin inandırıcılığını zedelemiştir. (Meclis ŞEMDİNLİ komisyonunun varlığı tartışmalı hale gelmiştir),

ü Genelkurmayın açıklaması ile iddianamede; TSK karşı “Dini ve etnik” akımların ve bu akımların temsilcilerinin etkisi ve telkini altında kalındığı ifade edilmiş,

ü TSK karşı suçlamalarda, Anayasal kurumlar göreve davet edilmiş,

ü Siyasi telkinler altında kalındığı belirtilmiş,

ü TSK içine nifak sokma girişimi olduğu açıklanmıştır.

ü İddianame bu haliyle, kanaatimce kişilerden çok kurumları (TSK) ve sistemi (Terörle mücadele sistemini) sorguluyor.

ü İddianame (22) yıllık terörle mücadeleyi göz ardı etmiş,

ü Akan kan ve gözyaşlarını görmezden gelmiştir,

ü Silahlı mücadeleyi kaybeden PKK’ya siyasi hatta hukuki alanda ciddi bir destek verilmiştir.

ü Yargının; PKK ile TSK’ne eşit mesafede imiş gibi bir havanın doğmasına sebep olmuştur.

ŞEMDİNLİ OLAYLARINI DİYARBAKIR VE ÇEVRESİNDEKİ OLAYLAR İZLEMİŞTİR.

Bu olaylardan bazı hususları da hatırlamakta yarar görüyorum.

ü ABD ve AB sorunu, güvenlik dışındaki boyutlarda olduğunu söylemiş.

ü ROJ TV’nin bölgedeki saldırıları yönlendirdiğini görüyoruz.

ü Olayları DTP ve Belediye Başkanları yönlendirmişti

ü DİYARBAKIR Bld. Bşk. teröristleri, kayıp olarak açıklamış ve cesaretlerinden dolayı kutlamış.

ü Bölge halkı terörde ölenlerin, ölülerini sahiplenmeye başlamış.

ü DTP Bşk. teröristlere “gerilla” sıfatını kullanmıştır.

DANIŞTAY SALDIRISI

17 Mayıs 2006 tarihinde, Danıştay 2’nci Dairesi (29) yaşındaki Avukat ALPARSLAN ARSLAN’ın silahlı saldırısına uğradı. Daire başkanı ve (4) üyenin bulunduğu toplantı odasına gelerek ateş açan Avukat ARSLAN 2’si ağır (5) kişiyi yaraladı. Hastaneye kaldırılıp ameliyat edilen MUSTAFA YÜCEL ÖZBİLGİN yaşamını yitirdi. Bu olaya bağlı olarak yaratılan “SANAL ÇETE” suçlarını da sizlere hatırlatmak istiyorum (Atabey çetesi).

ORTADOĞU HARİTASININ YENİDEN ÇİZİLMESİ

ABD ve TÜRKİYE Dışişleri Bakanlarının, birbirlerinin çıkarlarını gözeteceklerini vurgulayan, bir ortak strateji belgesine imza attıkları hafta (01–07 Temmuz), AMERİKAN Silahlı Kuvvetler Dergisinde (Armed Forces Journal – AFJ) Emekli Albay RALPH PETERS’in bir yorumu ve ORTADOĞU’nun sınırlarını yeniden belirleyen bir harita yayımlandı.

Yorumda, önümüzdeki yıllarda, ORTADOĞU’da istikrarın sağlanabilmesi için sınırların yeniden çizilmesi gerektiğini, bu süreç içerisinde birçok ülkenin yanı sıra TÜRKİYE’nin de kaybedenler arasında yer alacağı yönünde bir öngörüde bulunuluyordu.

Aynı harita ROMA’daki NATO Savunma koleji’nde bir AMERİKA’lı Albay tarafından verilen brifing esnasında masaya kondu. Brifingdeki Türk subaylar topluca salonu terk edip durumu üstlerine bildirdiler. Genelkurmay Başkanı Org. YAŞAR BÜYÜKANIT, AMERİKAN Genelkurmay Başkanı Org. PACE’i arayarak bu olayı protesto etti.

PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN SİLAH BIRAKMASI

12 Eylül 2006 tarihinde; Akademisyenler, yazarlar, eski milletvekilleri, gazeteciler, baro ve tabip odası başkanları ile diğer Türk-Kürt girişimcilerin imzalarının yer aldığı çağrıda, terör örgütü PKK “silahlı eylemlere önkoşulsuz olarak son vermeye” çağrıldı.

Aynı dönemde DTP Genel Başkanı AHMET TÜRK ve OSMAN BAYDEMİR, tek taraflı olarak PKK’ya ateşkes çağrısında bulundu.

Eylül 2006: AMERİKA Terörle Mücadele Koordinatörü Atıyor.

01 Ekim 2006: PKK Ateşkes ilan ediyor (ÖCALAN ve TALABANİ bu konuda arabulucu oluyor).

ü Bölgede sanal bir sükûnet sağlanıyor.

§ Bu sükûnet seçim sürecine girmiş olan hükümete yardımcı oluyor,

§ PKK’yı bölgedeki emelleri için kullanma niyetinde olduğunu değerlendirdiğimiz ABD’ye zaman kazandırıyor ve PKK kontrol ediyor,

§ Kürt devleti kurulma sürecini devam ettiriyor,

§ MURAT KARAYILAN “Artık ulus devletlerin çözüm olmadığını, halkın gerçeğine dayalı halkın demokratik süreci yaşadığı bir model öneriyor. Bu nedenle demokratik konfederal sistemin sorunu çözeceğini” savunuyor,

ü BARZANİ “Artık Kürt’ü Kürt’e vurdurmak dönemi geçti” diyebiliyor.

ü TALABANİ bir operasyon ihtimaline karşı TÜRKİYE’deki Kürtlerini ayaklanma tehdidinde bulunuyor.

ü 10 Ekim 2006; MURAT KARAYILAN “Artık PKK’nın yok edilmesi gerekli bir güç değil, ateşkes çağrısı yapılan bir diyalog sistemi içinde düşünülen bir güç olduğunu, bunun üzerine bir şans verildiğini ve bu sürecin başladığını ifade ediyor. Gerekli çağrıları yaptık şimdi izliyoruz” diyor.

ü Ateşkes’ten sonra ABD’nin af çıkarılmasını talep edebileceğini değerlendiriyoruz.

ü Bu gelişmelere paralel olarak; bazı Siyasilerin konuşmaları dikkat çekiyor.

ü PKK silah bırakacağım demiyor.

ü Ancak bizim egemenliğimiz masaya yatırılıyor.

ü ABD’de buna alet oluyor. Oysaki Terörle mücadelemiz tartışılamaz ve sorgulanamaz.

ü Affın arkasından neler geleceğini BAYDEMİR AB parlamentosundaki konuşmasında ifade etti (Eyalet sistemi).

ü AMERİKA kendine yönelik terör konusunda mücadele ediyor. Kendi dışındaki terör konusunda koordinatör atıyor (İRLANDA’da atadı). BELFAST Deklarasyonu ile İRLANDA İNGİLTERE’den koptu.

ü Koordinatörlük müessesesi;

§ K. IRAK’ta Askeri seçeneği zayıflatmıştır.

§ Silahlı mücadeleyi zayıflatmış, siyasallaşmayı güçlendirmiştir.

§ Bu husus dolaylı bir müzakere sürecini başlatmıştır.

ü Oysaki bu hayati sorun dış telkinler ile çözülemez.

TERÖRLE MÜCADELE ÜST KURULU FAALİYETLERİ

26 Eylül 2005: (8) Yıllık aradan sonra toplandı.

· PKK Parasal kaynağının kesilmesi.

· Lojistik Desteğinin Denetlenmesi.

(Sonuç alınamamıştır).

15 Mart 2006: Nevruz tedbirleri konuşuldu.

26 Mart 2006: Çözüme yönelik bir karar alınamadı.

Eylül 2006: Terörle mücadele Koordinatör atandı

(Konusu koordinatör’e havale edildi).

27 Ekim 2006: Üst kurul toplandı.

BATININ TERÖRE BAKIŞI

ü AVRUPA’nın terör konusunda ortak bir politikası yoktur. Kendi beyanlarına göre; PKK terörünün tamamen bitirilmesi arzu edilmektedir (Genel af yolu ile).

ü AB ülkelerine PKK terör örgütünün arananların listesi veriliyor. Ancak hiç birine cevap verilmiyor.

ü Ancak etnik temele dayalı siyasi hareketin başlamasına ışık yakılması istenmektedir.

ü Ayrıca; AVRUPA’daki ülkelerin PKK terör örgütü ile olan ilişkileri de tarafımızdan bilinmektedir (Silah, Büro, Tv.).

ü Terörü kaçtığı yerde kovalayan ve çıktığı yerde vuran batı; kendisinin dışındaki terör olaylarına siyasi çözümü öneriyor hatta dayatıyor.

ü En büyük tehdit yönetilmeyen bölgelerden gelmektedir.

ü Dünya 11 Eylül’den sonra ABD’ye destek verdi. Ancak TÜRKİYE’yi terör mücadelesinde yalnız bıraktı.

ü NATO tarafından Silahlı terör faaliyetleri güvenlik riski kabul edilmiş ve belgelerinde belirtilmiştir.

ü Ancak terör örgütleri listesi yayımlamamıştır.

ü Batı insan hakları ihlalleri konusunda TÜRKİYE’yi eleştirmiş, ancak mevzuatlarında TÜRKİYE’den daha ileri düzeyde değişiklik yapmamıştır.

ü Aslında batı teröre bakışından ziyade, TÜRKİYE’ye bakışını gerçek yönleri ile bilmemizde fayda görüyorum.

AVUSTURYA’da Türk olduğu için hastaneye alınmayan bir işçinin ölmesinden, (400) yıl önce de aynı zihniyet AVRUPA insanının fikir dünyasına hâkimdi.

Malumlarının olduğu üzere 10.YY.’ da AVRUPA da Türk korkusu hâkimdi. Buna karşı menfi propaganda geliştirilmişti. Bu düşünce ile Türk imajı ezeli düşman esasına dayandırılmıştı.

Batı anlayışına göre Türk olmak düşman olmak için yeterli idi. O tarihlerde LUTHER 1541 yılında yayınlandığı “Türklere karşı duaya çağrı” metninde Türkleri şeytanlığın sembolü olarak görür.

Türk ordusu şeytan ordusudur. LUTHER; Türkleri Tanrının bir cezası olarak tanımlar. LUTHER’in bu çalışmalar ile “Türk duaları” diye bir edebiyat türü ortaya çıkmıştır.

Ayrıca; Türk şarkıları ile de hem dini, hem de dünyevi bir kötüleme yolu benimsenmiştir. Aslında; AVRUPA için ANADOLU’nun dinsel ve kültürel açıdan vazgeçilmez bir değer olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır.

ü 1882’de İngiliz Başbakanı EDWARD GLADSTONE “Türkler; insanlığın, insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları ASYA steplerine geri sürmeli veya ANADOLU’da yok etmeliyiz” diyebilmiş,

ü 1911’de İngiliz Dışişleri Bakanı Lord SALİSBURG “Barbar Millet Türkler, daima Türk kalacak hiçbir zaman Avrupalaşamayacaklardır” demiştir.

ü Aslında bugün başta FRANSA olmak üzere, bütün AVRUPA ülkelerinin bakış açılarının bundan farklı olmadığını görüyoruz.

BATI ÜLKELERİNİN TERÖRLE MÜCADELE MEVZUATLARI ÖZETİ

FRANSA : Gözaltı süresi 96 saat,

İbadet yerleri video ile izleniyor.

İNGİLTERE: Terör faaliyetleri yasak,

Şüpheli şahıslar enterne ediliyor (AİH. Mahkemesi 5.md.).

Gözaltı süresi 26 gün (90 gün talep edildi, kabul edilmedi)

ABD Ulusal Güv.St.: ABD bir savaş içindedir.

Terörle mücadelede tek başına hedefine varamayacağını anlamış, ittifak içinde hareket etmeye karar vermiştir. Kitle imha silahlarını önlemek önemli bir hedeftir. Küreselleşme ana ekseni devam ediyor (Serbest ticaret ve demokrasi). Önleyici mücadele stratejisine devam edilecek.

ÜLKEMİZDE TERÖRLE MÜCADELE MEVZUATI

ü 1991 Tarihli TMY yürürlükten kaldırılmış,

ü (1.5) yılı aşkın bir zaman yeni yasa çıkmamış,

ü Güvenlik güçlerinin teklifleri dikkate alınmamış,

ü NİSAN 2006’da yeni TMY çıkarılmıştır.

BU YASANIN ÖNEMLİ MADDELERİ

ü Terör tanımı eski yasadaki şekli ile kalmıştır,

ü Gözaltı süresi 24 saattir, toplu tutuklamalarda (3) kere uzatılmaktadır (CMK),

ü Terör örgütü propagandası suç kapsamına alınmıştır (1-5 yıl),

ü Terör örgütüne ait amblem, üniforma suç kapsamına alınmıştır (1-5 yıl),

ü Avukatın terör örgütü mensuplarının haberleşmesine aracılık etmesi halinde hâkim kararıyla görevli görüşmeyi inceleyecektir,

ü Tanık ve ihbarcılara koruma sağlanacak,

ü “Teslim ol” çağrısına itaat etmeyene ölçülü ve orantılı silah kullanma yetkisi verilmektedir,

ü “Uluslararası Af Örgütü” bu yasanın İnsan Hakları Hukukunu ihlal ettiği ve sert hükümler ihtiva etmesi nedeni ile karşı çıkmıştır.

YİRMİ İKİ YILLIK MÜCADELE SONUNDA ÜLKEMİZİN VE YURT DIŞINDAKİ DURUMUNDAN BİRKAÇ ÖRNEK VERELİM

ü İSVEÇ ve FRANSA’da Türkçe yayınlar durmuş, Kürtçe yayın başlamıştır,

ü AVRUPA Heyetlerinin GÜNEYDOĞU ziyaretlerini hatırlayınız,

ü 15 KASIM 2005 günü ROJ TV krizi,

ü (56) Belediye Başkanının DANİMARKA müracaatı,

ü FİFA’nın ALMAN gazetesindeki gafı (TÜRKİYE’de iki ayrı dilden söz etmesi),

ü BBC’nin DİYARBAKIR’ı Bölgesel başkent olarak ifade etmesi,

ü İSVİÇRE’nin ROJ TV’nin açılmasına müsaade etmesi,

ü FEHRİYE ERDAL trajedisi,

ü NORVEÇ’in PKK’yı özgürlük örgütü olarak görmesi,

ü ALMANYA başta olmak üzere; AVRUPA’nın her tarafında, yazılı basın, internet sitelerinin, televizyonların mevcut olması,

ü DANİMARKA’da ROJ TV (Haber kanalı) açılmasına müsaade etti,

ü AVRUPA’daki Radikal 46 Parlamenterin TÜRKİYE’yi kınama mektubu (NİSAN 2006),

ü AVRUPA Parlamentosunda GÜNEYDOĞU Olaylarının özel gündem ile görüşülmesi (08 NİSAN 2006)

BU DEĞERLENDİRMELERDEN SONRA ŞU SONUÇLARA VARMAMIZ MÜMKÜNDÜR;

TÜRKİYE’nin güvenliğinin ağırlık merkezi batıdan doğuya kaymış durumdadır.

Bu bakımdan TÜRKİYE’nin güvenliği ve geleceği ANADOLU’nun doğusunun güvenliği ile yakından ilgilidir.

Doğunun güvenliği ise; dış kaynaklardan körüklenen etnik ayrımcılık ve IRAK’ın kuzeyindeki oluşumun engellenmesi ile ilgilidir.

ü Bölge üzerinde oynanmak istenen oyunlar ile ANADOLU’nun mayası ve hamuru bozulmaya çalışıyor,

ü Etnik kimliklerin Emperyalizme hizmeti isteniyor,

ü BARZANİ, Anayasa taslağında “Kökenimizde Sevr vardır” diyebilmektedir,

ü Bildiğiniz gibi; SEVR’de TÜRKİYE’de Kürt devleti kurdurmak istemişlerdi. Ardından İNGİLTERE’nin mandasındaki K. IRAK’taki Kürt’leri de referandumla bu devlete bağlayacaklardır,

ü Oysaki şimdi; tam tersi yapılıyor. K. IRAK’ta devleti kurup, diğer ülkelerdeki Kürt varlığını bu sanal devlete bağlama hazırlığı yapılıyor.

ü Şaibeli IRAK seçimleri ve kurulan güdümlü hükümet IRAK’ta etnik gruplar yaklaştırmamış, bilakis uzaklaştırmıştır.

ü Seçimlerden sonra, IRAK etnik ve dini anlamda geri dönülmez bir yola, parçalanma sürecine girmiştir. Kürt grupların aşırı talebi de, bunu güçlendirmiş ve sosyo-ekonomik alt yapı çökmüştür.

ü IRAK’ta kurulan Ulusal Birlik Hükümetinin açıkladığı programında; TÜRKİYE’nin bölgesel hassasiyetleri dikkate alınmamış, KERKÜK’ün statüsü PKK’nın bölgedeki varlığı ve Türkmenlerin temsili konuları bizleri tatmin etmekten çok uzak görülmektedir.

· Diğer taraftan; seçimlerden sonra, IRAK ve bölgede AMERİKA karşıtı bir yapı oluşmuştur (Hamas gibi).

· Bütün olayların sonunda AMERİKA ile birlikte demokrasinin kaybettiğini söyleyebiliriz.

· Bölge ülkelerinde güvenlik endişesi, otoriter bir yapıya yöneltti rejimleri, demokrasi ve insan hakları zarar gördü.

· Peki kim kazandı? Uluslararası şirketler çok büyük kar sağladı.

· İRAN; hiç gayret sarf etmeden nüfus alanını genişletti.

· Bölge her türlü provokasyonlara açık bir hale geldi.

· IRAK’ta bireysel gelecek, ulusal geleceğin önüne geçti.

· Toplumun güveneceği bir devlet organizasyonu kalmadı.

· Politik kararlar işlevsiz kaldı.

· Bu nedenle; halk, kendi güvenliğini garanti edebileceği, bir etnik veya dinsel grubun içinde yer almak durumunda kalmıştır.

· Bu durum etnik ve dini grupların ayrışması anlamına gelmektedir.

· AMERİKA ve İNGİLTERE bu durumu ancak izlemektedir.

SORUNUN ÇÖZÜMÜ İLE İLGİLİ BAZI HUSUSLARA TEMAS EDEREK KONUŞMAMI TAMAMLAMAK İSTİYORUM

ü Bölge halkına bireysel anlamda verilen kültürel haklar olmamış, bölge halkının kazanılması (Slh.Kuv. Köy Uygulaması) konusunda arzu edilen başarı sağlanamamıştır. (Gazot, Kaset, Dil kursu, TV, Radyo)

ü Örgütü kendi ajandamıza uyduramadık. Biz örgütün ajandasına uyar duruma geldik.

ü İlk Kürt isyanı 1805’tir. (200) yıllık bir süreç yaşanıyor. Bunu etnik milliyetçilik ile mizah edemeyiz.

ü Marjinal kesimi, daha marjinal yapmak bir çözüm olabilir.

ü Sorunun çözümünü kendi irademiz içinde aramalıyız. Ancak; bölge insanının isteklerini doğru teşhis etmeliyiz (Sosyal çözüm getirmeliyiz).

ü Olayların çözümü hukuk içinde aranmalıdır.

ü Daha fazla özgürlük diyoruz ancak;

· BAYDEMİR “Kürtler ile Türkler bir arada yaşayamaz” diyor.

· ÜMİT FIRAT “Türklerin başarısı Kürtler için bir şey ifade etmiyor” (Futbol için ).

· FERİDUN YAZAR “Anayasal kimliğin tanınmasını” istiyor (Hep. Bşk.).

· TARIK Z. EKİNCİ “Kürtler PKK’sız siyaset yapamaz” demektedirler.

· Siyasi serhildan ve sivil itaatsizlik olarak isimlendirilen kitlesel eylemler artmış demokratik görünümler.

· Siyasi bölücülük yoğunlaşmıştır.

· Terör örgütü silahlı gücünü muhafaza ederken, DTP vasıtasıyla da TBMM’ne girmek istemektedir.

ü PKK silahtan arındırmalıdır. Silahtan arındırılmadan etnik milliyetçilere, siyasi ve sosyal haklar tanınırsa çözüm yolları tıkanır.

ü Sorunu tartışıp, nelerin olmayacağını açık bir şekilde ifade etmeliyiz (Üniter yapı, Anayasa, Kürtçe eğitim, Genel af).

ü Sivil ve Demokratik çözüm aradığını iddia edenlerin, TÜRKİYE’nin birlik ve bütünlüğünü, zedelemeyecek teklif getirmeleri lazımdır.

ü Terörle mücadele Siyasi kararlılık ister. Bu konuda; halkımızı tatmin edecek bir anlayışın olduğunu söyleyemiyoruz.

ü Terörist dışındaki insanlarımız, tam bir adalet duygusu içinde sevgi ve muhabbetle kucaklanmalıdır.

ü AB’ye üyelik bu aşamada güvenlik sorunu yaratmıştır.

ü TÜRKİYE’de Global değerler çerçevesinde, vatandaşlık hak ve hürriyet sorunu yoktur.

Karşımıza sanal olarak çıkarılan ayrışma ve çatışma meselesini anlamamız lazımdır. Emperyalist güçlere karşı beraber mücadele etmeliyiz.

“Ulus-Devlet” kültürel, dinsel ve etnik farklılıkları bünyesinde birleştirmelidir.

Çeşitli mezhep ve etnik kökenden oluşan toplumların yönetimi, ancak ulus bütünlüğü içinde mümkündür.

ü Uluslaşmayı tamamlayamamış toplumların, ne duruma düştüğünü hep beraber yaşıyoruz.

ü Oysaki biz böyle mi yapıyoruz; Bilgi Üniversitesinde düzenlenen Kürt konferansını hatırlatmak isterim sizlere.

ü Tabiidir ki; Dayatmacı ve otoriter tedbirler ile konuya yaklaşmamalıyız.

ü Böylece, herkesin, farklılıkların peşinden koşmasına fırsat vermemeliyiz.

ü Çünkü Emperyalist dalga, birlikte yaşayan insanları ancak aşırı milliyetçilik ile parçalayabilir.

ü Kaba milliyetçilik ancak Emperyalizme hizmet eder.

BİZE GÖRE BİZİ BİRLEŞTİRECEK VE SORUNLARIMIZA ÇÖZÜM GETİREBİLECEK MİLLİYETÇİLİK (ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ);

· Anti Emperyalist,

· Yurtsever,

· Farklılıkları asgariye indiren,

· Kavrayıcı OLMALIDIR.

ü TÜRKİYE tarihin hiçbir döneminde, batı için bu kadar önemli olmamıştır. Çünkü hiçbir zaman, uygarlıklar çatışmasına bu günkü kadar yaklaşılmamıştır.

· Acaba; TÜRKİYE öneminin farkında mı?

· Bu krizi yönetecek kadrolara sahip mi?

· Bu sorunun cevabını da kendi vicdanımızdan vermeliyiz.

ü Bütün bu değerlendirmelerden sonra; TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin üniter yapısına sahip çıkmak, Bu Topraklar Üzerinde Yaşayan Herkesin Menfaatinedir. Bu Bir Milli Görevdir.

IRAK’ta gerçekleştirilmeye çalışılan, “Kürt devleti” TÜRKİYE’nin toprak bütünlüğünün ve üniter yapısının sorgulanması durumuyla karşı karşıya getirir bizleri.

Esasen Anayasanın (3)’üncü Maddesi; “TÜRK Devleti, Ülkesi ve Milleti ile Bölünmez Bir Bütündür” demektedir.

Hepinize Saygı ve Sevgilerimi Sunarım.