KÜÇÜK KALPLER
İKİ PERDELİK GENÇLİK OPERASI
İKİ PERDE DOKUZ SAHNE (TABLO)
METİN YAZARI
KAZIM ERŞAHİN
GENÇLİK OPERASI
LİBRETTO
PERDE I
Sahne 1: Okulun bahçesinde Oktay parmaklıklardan bakmaktadır (1945)
Sahne 2: Dershane (1946)
Sahne 3: Okulun avlusu (1947)
(Çeşitli oyunlar / Müzik çalışması)
Sahne 4: Yatakhane ve Banyo (1947)
Sahne 5: Bale ve Pandomim (1947)
(İki sahne arasındaki geçiş)
PERDE II
Sahne 1: Veli toplantısı (1948)
Sahne 2: Yemekhane / Yerli Malları Haftası (1949)
Sahne 3: Müzik Dersi / Meddah (1950)
Sahne 4: Yılsonu müsameresi (1950)
KİŞİLER (ŞAHISLAR)
ÖĞRENCİLER :
Oktay
Mehmet (Zengin bir ailenin çocuğu)
Sami (Yaşı büyük ve kötü huylu, sesi güzel)
Leyla
Erhan (Oktay arkadaş)
Haluk
Ahmet
Zehra (Yaşı büyükçe)
Kemal
Hamide (Zenci ve Şişman Mehmet’in dayısı)
ÖĞRETMENLER :
Okul Müdürü Hasan Bey
Semahat Öğretmen
Macide Öğretmen
OKUL GÜVENLİK GÖREVLİSİ :
Hüseyin dayı
ÖĞRENCİ VELİLERİ :
Kübra....... (Oktay’ın annesi)
Behiç .........(Mehmet’in babası)
Meşküre ...(Sami’nin teyzesi)
Adnan ......(Leyla’nın babası)
Çiğdem ....(Erhan’ın annesi)
Vecdi ........(Haluk’un babası)
Zühtü .......(Ahmet’in babası)
Nalan .......(Zehra’nın annesi
Mehmet ...(Kemal’in babası)
GENÇLİK OPERASI
KÜÇÜK KALPLER
ÖNSÖZ
İnsan hayatına anlam kazandırdığına ve zenginleştirdiğine inandığım Sanatın, çeşitli alanlarında bireylerin ve toplumların gelişmesine çok anlamlı katkıları olduğu muhakkaktır.
Bilindiği üzere, aydınlanmanın duygusal ve estetik yönünü geliştiren sanat, özellikle müzik, hoşgörü dünyamızı zenginleştirir. Bu bakımdan farklılıkları asgariye indiren en önemli bir araçtır. Bu yönüyle de şiddet ve kavganın ortadan kalkmasına yardımcı olur. Farklı kültürlerin müzikal değerlerini bir ortak paydada buluşturur. Dolayısıyla sağlıklı bir sosyal düzenin yaratılmasına bu yönüyle katkı sağlar.
Bir bakımdan sanat insanları özgün ve estetik bir anlayışta birleştirir ve ortak bir fikir dünyası geliştirir.
Sanat’ın, insanlardaki düşünce yeteneğini geliştirdiği uzun bir zamandır bilinmektedir. Kuşkusuz bu olgu toplumların geleceğinin şekillenmesine önemli katkı sağlamış, hümanizm ideallerinin derinleşmesine imkân vermiştir.
Müzik; tapınaklardan ve zenginlerin evlerinden halkın içine girdiği ölçüde bireyin ve toplumun gelişmesine yardımcı olmuştur. Çünkü müzik kendini ve başkalarını aşmaya, normların ve kuralların ötesine geçmeye yöneltir insanları. Onun içindir ki müzik; insanların kendi duygularını kaydettiği özel bir hafıza gibidir. Zamanı gelince bu duyguları ifade etme imkânı bulur. Esasen bu da insanların duygusal anlamda gelişimidir. Aslında yalnız duygusal anlamda değil bilimsel anlamda da insanların gelişimine katkı sağlar.
Bilim adamlarından bazıları müziği; seslerin akılcı kullanılması doğada var olan sesleri şekillendirme güzel olanın kaosun içinden çıkarılması, şeklinde yorumlamışlardır.
Bütün bu ifadelerden anlaşılacağı üzere, paylaşmayı içine sindirebilmiş toplumlarının gelişmesinde müziğin özel bir yeri vardır. Çünkü müzik, dünyadaki kaotik ortam içinde şiddeti kontrol ederek, toplumsal yaşamımızda belli bir denge kurmamızda özel görevler üstlenmiştir. Bilindiği gibi huzurlu, güvenli ve sağlıklı bir toplum yaratılmasında en önemli faktörlerden biri şiddetin ortadan kaldırılmasıdır. İşte bu nedenle müzik, insanların şiddetle savaşmasında önemli bir görev üstlenmiştir.
Bu giriş ile müziğin hayatımızda ne kadar önemli olduğunu, bireyin hoşgörü ve duygu dünyası ile düşünce yeteneğini geliştirdiğini açıklamaya çalıştım.
Toplumun çekirdeğini ve geleceğini şekillendirecek olan çocuklarımız ve gençlerimiz için müzik adına neler yapıldığını incelediğim zaman gerçekten dehşete kapıldım. Çünkü yok denecek kadar az sayıda yapıtla karşılaştım.
İlk opera ile ilgili kültürümü 1960 yılında Faruk Yener’in “Opera Tarihi” kitabında aldım.
Operanın değerli sanatçılarının birçoğunun henüz dünyaya gelmediği yıllardı bu yıllar.
O günden bu yana sayısını hatırlayamayacağım kadar bu konu ile ilgili kitap okudum. Yüzlerce opera izledim birçok operayı melodi olarak ezbere söyleyebilecek, kadar bu konu ile ilgilendim. Demek ki elli yıldır, yani bir ömür sayılacak kadar dikkatli ve sevgi dolu bir izleyici olmaya çalıştım.
Bu arada yurtdışında çok sayıda opera izleme imkânım oldu. Bütün bunlardan sonra belki haddimi de aşarak şuan opera ile ilgili bir değerlendirme yapmam gerekirse, Sanatçı kadrosunun hem nitelik, hem de nicelik olarak çok geliştiğini, hatta dünya çapında değerli sanatçılarımız olduğunu gördüm ve bundan gururlandım. Ancak opera seyircisinin gerek nitelik ve gerekse nicelik olarak değerli sanatçılarımızın seviyesine ulaşamadığını gördüm. Bu sanatı seven biri olarak bunun sebebini düşündüm ve şu sonuca vardım. Çok mahdut olan seyirci kitlesinde ciddi bir artış olmuyor. Çünkü opera repertuarına baktığımda son elli yıl içinde birçok eserin onlarca defa oynandığını görüyoruz. (Kuşkusuz bu belli bir isteği karşılamak amacına yöneliktir.) Bu konuda işaret etmek istediğim diğer bir konu; opera konularının (Librettolarının) çok basit ve çoğu zaman içinde yaşadığımız kendi gerçeklerimizi ifade etmemiş olmasıdır. Diğer bir hususda kendi ezgilerimizi bu gelişmiş müzik türü içinde yeterince değerlendiremediğimiz gerçeğidir.
Bu değerlendirmeden sonra, kendi kültürümüzdeki konuları anlatan operalar ile bu sarmalın içinden çıkabileceğimizi düşünüyorum. “Şehitler Oratoryosu”, “Kahraman Türk Kadınları Oratoryosu” ve “Sakarya’da Diriliş” isimli Sakarya Harbini anlatan operayı bu maksatla yazdım. (Şuan beste aşamasındadır.) Daha sonra çocuklarımız ve gençlerimize yönelik eserleri inceledim. Sonuç olarak bu konuda da çok yetersiz bir durumda olduğumuzu üzülerek müşahede ettim. Bu düşünceden yola çıkarak çocuk ve gençlerimizi hedef alan bir “Gençlik Operası” yazmanın yararlı olacağını düşündüm. (Bu konuda beni teşvik eden ve yönlendiren değerli müzik adamı Sn. Aydın Karlıbel’e teşekkürü bir borç bilirim.)
Konu itibariyle kendi hayatımızın içinden seçilmiş bir kesit ile sosyal bir soruna işaret etmek, bu suretle konu itibariyle de ilgi çekmek istedim ve “Küçük Kalpler” isimli bir “Gençlik Operasının” Librettosunu yazdım.
Ümit ve temenni ederim ki bu çalışma yakın bir zamanda toplumumuza takdim edilir. Bende operaya, gönül vermiş biri olarak kendimi bu sayede sanata hizmet etmiş biri kabul edebilirim.
İfade ettiğim gibi; toplumsal duyarlılığımızı hedef alan çeşitli konularda opera, oratoryo gibi sahne eserleri yazdım. Ancak, geleceğimiz olan bugünün küçükleri, geleceğin büyüklerine bir hizmet sunma ihtiyacı hissettim.
“Küçük Kalpler” isimli bu özgün çalışma ile umut dolu geleceğe ışık tutmaya, 1940’lı yıllar ile günümüz arasında duygusal ve fikirsel bir köprü kurmaya çalıştım.
Bu eserin yalnız çocuklarımıza değil, daha çok anne ve babalara hitap edeceğine inanıyorum.
Umuda ve sevgiye susamış çocuklarımızın hayatından bir kesiti toplumumuz ile paylaşmak istedim. Yaşadıklarımı ve gözlemlerimi en halisane duygularımla yazmaya çalıştım. Eser hakkında bilgi vermeden önce, bu sahne eserini yazarken iç dünyamı ve hissettiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kendimi çoğu zaman yalnız bir insan kabul ederim. Ancak bu yalnızlığın zaman içinde zenginliğim olduğunu gördüm. Çünkü gönlümle olan sıcak ilişkim, yalnızlığımın katkısı ile oluşmuştur. Dolayısıyla insanların yalnızlığının yaşamalarının çok önemli bir dönem olduğunu düşünmüşümdür. Yalnız kalamayan; bir insanın iç âlemine, yolculuğunun mümkün olamayacağını gördüm. İç âlemine yolculuk yapamayan insanın da derinliğinin olamadığını gözlemledim.
İşte bu duygular ile “Küçük Kalpler” isimli sahne eserini yazdım. Çünkü çocuklarımızın ve gençlerimizin iç dünyasındaki tertemiz zenginliği yakalamasının çok önemli olduğunu gördüm. Çünkü birey olarak iç dünyamızdaki zenginlik ile ancak toplumsal gelişimin mümkün olabileceğine inandım.
Bu eseri yazmadan önce çocuk ve gençlerimize yönelik eserleri araştırmaya müzikli bir eserin nasıl bir form içinde yazılabileceğini incelemeye çalıştım. Maalesef bu konuda çok yetersiz bir noktada olduğumuzu üzülerek müşahede ettim. Çocuk tiyatromuzu araştırırken bunun kökenin Alman Grips tiyatrosu olduğunu gördüm ve onu inceledim.
Bugün Türkiye’de öğretmenler tiyatroya öğrenci götürmektense toplulukların ayaklarına gelmesini istiyorlar. Oysa ki; eserin birinci perde beşinci sahnesinde 1940’lı yıllarda benimde yaşadığım o dönemde ilkokul öğrencilerinin Darül Beda-iye gidişleri ve orada izledikleri oyun, bale formunda anlatılmaktadır. Yani 1940’larda bu konuda daha ileri bir noktada olduğumuzu söyleyebilirim.
Türk çocuk tiyatrosuna kaynak teşkil eden Grips tiyatrosu, Rute Grütze ve Işık tiyatroları hakkında kısa bir bilgi vermekte yarar görüyorum.
Türkiye örneğinden farklı olarak, Almanya’da tiyatro temsillerinin -çocuk oyunları da dahil olmak üzere- çok önem kazandığı bir dönem vardır: Noel’e doğru geri sayımın yapıldığı, yılın son dört haftası. Öyle ki bazı tiyatrolar sadece bu dönem için çalışıp tüm enerjilerini buna yönlendirmektedirler. Çünkü birçok tiyatro için bu dönem, finansal girdi açısından en önemli fırsat zamanıdır. Bunun sebebi, Noel’de tiyatroya gitmenin kutlama ve anmanın bir parçası olmasıdır.
Yeri gelmişken Almanya’da ki “Hayır” kitabından da bahsetmek istiyorum.“Hayır Kitabı”.Bir öykü derlemesidir ve öykülerin hepsi çocukların “hayır” demesi üzerine kurulmuştur. Genel eğitim anlayışı “uslu olun” anlayışını dayatarak çocukları baskı altında tutarken, bu kitapla çocuklar, akıllarına yatmayan şeylere “hayır” diyebileceklerini öğrenmişlerdir. İlk defa olarak bu çalışma ile hayatın gerçekleri ortaya konmuştur. Böylece bu çocuklara farklı bir perspektif kazandırmıştır. Zaman içinde Grips Tiyatrosu ikiye bölünmüş. Bir grup yine Grips olarak devam ederken, diğeri Rote Grütze (Kırmızı Dağ Çileği) adını almıştır.
Grips Tiyatrosu’nun otoriteye karşı tavırları, onu devletle karşı karşıya getirmiştir. Fakat bu konudaki etki bir kez başlamıştır. Pek çok ebeveyn çocuklarını devlet yuvalarından alıp kendi inisiyatifleri ile kurdukları özel yuvalara yerleştirmiştir. Böylece çocuklarının özgürlükçü fikirlerle büyümesi imkânı doğmuştur.
Rote Grütze Topluluğu da zaman içinde çözülmüş, ancak 2002’de yeniden kurulmuştur. Her iki topluluk da çocuklara hep çok yakın olmuş ve onlara hep ümit vermiştir.
Bu tiyatroda çocuklar rollerini kendileri oynuyorlardı. Oyunlar genellikle müzikli idi. Grubun kendine ait bir müzik grubu vardı. Her oyun için ayrı bir müzik yazılıyordu. Bu konuya son vermeden önce bu dönemde Amerika ve Avrupa’da “Tiyatro Sporu” veya “Komedi Sporu” olarak isimlendirilen bir uygulamadan da bahsetmek istiyorum. Amerika ve Avrupa’da “Tiyatro Sporu” ve “Komedi Sporu” gibi çeşitli adlar altında, eğlence yerlerinde seyircilere sunulan bir doğaçlama gösteri türüdür. Oyuncular iki takıma ayrılır ve birkaç bölüm olarak seyircilerden aldıkları konu ya da temaları doğaçlayarak oynarlar. Gösterinin kurgusu, takımların, en fazla puanı almak için yarışıyor olmalarına dayandırılır. Puanlar seyirciler arasından seçilen jüri tarafından verilir.
Bu eserin yazılmasında Alman Grips tiyatrosunun dışında Benjamin Britten’in “Küçük Baca Temizleyicisi” isimli gençlik operası ile Mozart’ın 11yaşında bestelediği “Apollo et Hyacinthus” isimli operası Offenbach’ın “Hoffmann’ın Masalları”, Schumann’ın “Kinderszenen (Hayalim)” şarkısı, William Blake’in “Masumiyet” şarkılarından istifade ettiğimi söylemeliyim.
Eser iki perde, dokuz sahnedir. Konusu 1940’lı yıllarda bir yatılı (Leyli) okulda okuyan çocukların iç dünyalarının heyecan ve özlemleri, öğretmen ve anne babaları ile ilişkileri bir okul ortamında anlatılmaya çalışılmıştır.
Eseri geleceğimiz olan çocuklarımızın, daha iyi bir dünyada yaşamaları temennisi ile tüm çocuklarımıza armağan ediyorum.
GENÇLİK OPERASI
ÜVERTÜR
Yatılı (Leyli) okulların insan hayatında önemli bir yeri olduğunu, özellikle çok küçük yaşlarda yatılı okula verilen çocukların hayatlarında önemli bir olay olduğu gerçektir.
Çok küçük yaşlarda yaşamak mecburiyetinde kaldıkları bu hayat, çocukların yeni şekillenmeye başlayan ruh dünyalarını etkiler. Evinde anne ve babası ile otururken, kendine ait bir şeyleri varken, birden bire, tahta dolapların, ranzaların veya demir karyolaların olduğu büyük bir salonda yatağın üzerinde bulur kendini. Sonra ne olacağını, nasıl yaşayacağını düşünmeye başlar. Tek başınadır artık. Akşam karanlığı yavaş yavaş çöker. Yabancı bir yatak, yabancı bir ortam çok etkileyici, üzücü ve sarsıcıdır.
Okul açılışları sonbaharda olduğu için eylül akşamları serin, yataklar kullanılmadığından nemlidir. Ve çocuk ilk kez derin yalnızlığın ne olduğunu yaşamaya ve tabi ki, korkmaya başlar. Okulda geçirilen ilk gece genellikle uykusuz, korku ve endişe doludur. Sonra günler akmaya, dostluk ve arkadaşlıklar derinleşmeye, belirli bir zaman sonra okul dışındaki dünyayı çok da düşünmemeye başlar.
Yatılı okulda yaşayan çocukların tüm benliğini saran en korkunç duygu yalnızlık ve terk edilmişlik duygusudur. Herkesin kafasında aynı soru “Ben niçin buradayım.” vardır.
Küçük yaştaki bir çocuğun, ders çalışma, ödev yapma, öz bakımını yapma sorumluluğunu yerine getirmesi kolay değildir. Bir tahta dolabını bir veya iki arkadaşınla paylaşmak, yatağını, dolabını düzenli tutmak, topluca yıkanan çamaşırlarına sahip çıkmak, varsa harçlıklarını idareli kullanmak, elli kişilik yatakhanede uyumak, sabah altıda uyan(dırıl)mak, uykun olmadığı halde gece dokuzda yatmak, yemekhanede kuyruğa girmek, sevmediğin yemekleri, başka imkânın olmadığı için yemek, yağlı kazanlarda pişen çaylar Amerikan yardımı ile gelen turuncu renkli peynir, gül reçelli sana yağlı kahvaltıya zamanla alışırlar o küçük kalpler.
Okulun hemen karşısındaki köşede iki katlı aşı boyalı büyük evden gelen patlıcan kızartması, balık ve sucuk kokuları arasında o dönemin meşhur olan “ Papatyam, Sevdim bir genç kadını, La vie en rose” şarkılarını dinledikçe okul hayatı daha da zorlaşır.
Henüz yedi, sekiz yaşlarında bir çocuğun hayatın acımasızlığı ve ağırlığı ile tek başına mücadele vermesi ve hayatını idame ettirmesi çok zor ve acılarla doludur.
1940’lı yıllarda yatılı okul; disiplin ve otorite demekti. Yuva sıcaklığından uzak yaşamak demekti. Bir sürü güzellikten, alışkanlıktan yoksun olmak demekti. Bütün bu maddi zorlukların üstünde yalnızlık duygusu ve sevgi eksikliği veya sevgisizlik, o küçük bedenleri bütün acımasızlığı ile kavrar. Ancak bütün olumsuzluklara rağmen, tek başına yaşamayı, kendi sorunlarını çözmeyi, karar vermeyi, risk almayı, otorite ile çatışmayı ve otoriteyi bir şekilde kabullenmeyi öğretir insana.
Kanaatimce; incelenmesi gereken önemli bir husus küçük yaşta yatılı okuyan çocukların büyüdüklerinde hayatlarının nasıl şekilleneceği hususudur.
Bu konuda en önemli örnek olarak, Yurttaş Kane filminin anlattıkları incelenebilir. Çok uzun yıllar önce çevrilmesine rağmen, hem teknik ve hem aktarım biçimi olarak devrim yapmıştır sinema dünyasında. Hala dünyada çevrilen en iyi ilk on film arasında yer almaktadır. Bir vakıf tarafından çok küçük yaşta evinden koparılan Charles Foster Kane daha sonra inanılmaz şeyler yapar. Eğitimini bitirdikten sonra geçtiği vakfın başında 24.000 tirajlı gazeteyi 600.000’e çıkarır, başkan adayı olur. Ancak seçkin karısını şarkıcı bir kadınla aldatır ve yine gazetelerde yayınlanan bu haber yüzünden adaylıktan çekilmek zorunda kalır. Seçkin karısı onu terk ettiği için, bu şarkıcı ile evlenir, ona opera binası yaptırır ve bu operada onu ünlendirmeye çalışır ama olmaz.. En sonunda da efsanevi Xanadu şatosunu yapar ve karısı ile birlikte yaşamaya başlar. Sonunda bu karısı da onu terk eder. Filmde bir kar küresi ile ile oynarken
Rosebud, der ve kar küresi elinden düşer ve ölür.
Film Rosebud kelimesinin Kane için ne anlama geldiğinin araştırılmasıdır. Devasa Xanadu şatosunun depolarında binlerce sanat eseri satın alınmış ve depolanmıştır. İşçiler bu depodaki lüzumsuz eşyaları yakarken ocağa bir kızak atarlar. Kamera kızak üzerine yönelir ve kızak üzerinde Rosebud yazmaktadır. Bu kızak evden alınmadan önce karlı bir günde oynadığı kızaktır. Charles Foster Kane çocukluğunu aramakta ve oraya dönmek istemektedir. Filmin başında baba oğlunu yatılı okula göndermek istemese de anne çocuğunu bu
okula teslim eder.
Bu filmde yatılı okuyanların çok başarılı olabileceğini, büyük işler yapabileceğini ancak sevgi boşluğu ve terk edilmişliğin hiçbir şekilde doldurulamayacağına dair bir bilgi verir.
Yatılı olmak sadece yatılı okulda okumayı anlatmak yerine, bir kavram olarak değerlendirildiğinde daha doğru noktalara bizi ulaştırabilecektir. Kendi evi dışında uzun süre kalmak yatılı olmak sonucunu ortaya çıkarabilir. Bu anlamda okul olduğu gibi, askerlik yaparken geçirilen günler yatılı bir süreçtir. Hastanede uzun süre kalmak da aynı sonuçlara yol açabilir.
Çok küçük yaşta yatılı okula verilen çocukları dış dünyadan kopartırsınız. Bu nedenle, kişinin zihninde oluşacak sınırlardan kurtulabilmesi çok zor olmaktadır. Kendisine aktarılan ne ise ona bağımlı hale gelmektedir.
Sadece kendisi gibi olanlarla iletişim kurmaya alışan kişilerin hayata başladıklarında da kendi görüşünde olmayanlarla iletişim kuramayacaklarını söyleyebiliriz. Böylece sınırlanan bilgi alma süreçleri, kişinin gelişimini ve değişimini engelleyecek, bilgi alma kaynaklarının zenginleşmesini önleyecektir. Bu anlamda yatılı olmak kavramı sadece yatılı okulda okumaktan çok öte geniş bir anlamı da kavramaktadır.
Yatılı okulda okuyan bazı çocukların, yaşadıklarını kendi saf ve yalın ifadeleriyle derlemeye çalıştım. Bu çocuklar duygularını şöyle ifade ediyorlar.
“ - Hayatın acılığını, gerçek yüzünü önceden öğreten bir yerdir. Üniversite yaşamı için birikimdir.”
“ - Hayatımın en güzel 5 senesini alan ve bana olgunluk, polyanacılık, insanları tanımak ve hayal kırıklıkları veren, bir yerdir.”
“ - Verilen saatten sonra kalkamaz gece yoklamasından önce uyuyamazsınız ki bu yasaktır sizi daha da uykulu yapar. Hasta olduğunuzda babanız ya da o yanındayken hep kırdığınız anneniz değildir yanınızda olan”
“ - Hasta bile olamaz bünyeniz ya bağışıklıktan ya tedirginlikten. “
“ - Her şeye rağmen maddi manevi ayakta kalmayı öğrenmektir. Hayatı anlamak, hazırlanmak. Evet, biraz da gaddarlaşmak belki ama özünde de bir o kadar duygusallaşmak.”
“ - Ergenlikteki olgunlaşma sürecini acayip hızlandıran, hayatınızda daima büyük bir yer kaplayacak olandır.”
“ - Yatılıdan gelen insanlar birbirini tanır. İnsanın hayatı algılayışını değiştiren okul türüdür.”
“ - Üç yıl hayata bakışımı değiştirmiş ve bence akranlarımdan çok daha önce olgunlaşmamı sağlamıştır.”
“ - Kendi başına toplum içinde yaşamayı öğrenmek küçümsenecek bir şey değil.”
GENÇLİK OPERASI
PERDE 1
SANHE 1
Konunun geçtiği yer ve tarih : İstanbul’da bir yatılı okul – Eylül 1945
Sahnenin tasviri :
Okula ana caddeden arnavut kaldırımı ile ulaşılmaktadır. Okula giden dar yolun her iki tarafında karşılıklı iki katlı ahşap evler bulunmaktadır.
Okulun demir parmaklıklı kapısına kenarları yosun tutmuş geniş mermer merdivenler ile çıkılmaktadır. Kapıda bir havagazı lambası bulunmaktadır. Okulun kapısından geniş bir avluya girilir. Etrafı demir parmaklıklarla çevrili avlunun bir tarafı bir kilisenin duvarı ile çevrelenmiştir.
Çok alçak bir tonda ayin sesleri duyulmaktadır.
Oktay kapının demir parmaklıklarından okulun bekçisi Hasan dayı ile zaman, zaman konuşmaktadır.
KORO
(Öğrenci, Öğretmen ve Veliler)
Hangi uzak yerlerde
Hangi uzak göklerde
Kurban edildi gözlerindeki ateş
Hangi kanatlar erişebilir ona
Hangi el kavrayabilir onu
Yüreklerimiz umut
Yüreklerimiz hüzünle
Çarpar.
Çarpar.
Çarpar.
Oktay : Bu cumartesi de yalnızım okulda, aslında fark etmiyor dışarıda da yalnızım.
Oktay’ın (Aryası) : Umutlarım yorgun
Anılarım dargın
Düşlerim hıçkırık
Bekçi Hüseyin Dayı : Oktay yine hüzünlü, hüzünlü bakıyorsun sokağa doğru.
Oktay : Bakışlarımdaki sessizliği görmüyor musun?
Bekçi Hüseyin Dayı : Kalbimiz sevgi kaynağıdır.
Cömertçe kavrar
Kavrar
İnsanı
Oktay (Arya) : Akıyor damla damla yaşamım
Hayat başlamadan
Yoruyor beni
Oktay ve Hüseyin Dayı (Düetto) : Bazen yorulur
Hüzünlenir insan
Üzülme
Kırılma
Umudu ara
Coşku ile
Bekçi Hüseyin Dayı : Evlat
Sabırlı ve dürüst olmak
Büyüklüktür
Huzur ve mutluluktur
Ödülü büyüktür
Bekçi Hüseyin Dayı (Arya) : Evlat
Sabırlı ve dürüst olmak
Büyüklüktür
Huzur ve mutluluktur
Ödülü büyüktür.
Oktay : Okumayı nasıl öğrendin
Hüseyin dayı
Bekçi Hüseyin Dayı : Aşağı yukarı 7-8 yaşlarında
Oktay : İnsan 5 yaşında okuyabilirmiş?
Bekçi Hüseyin Dayı : Okuyabilir elbette. Ancak okumak için küçük bir yaştır
Oktay : Siz nasıl okumayı öğrendiniz
Bekçi Hüseyin Dayı : Herkes gibi alfabeden
B ile A: BA diyerek.
Oktay’ın Annesi (Arya) : Sonbahar hüzün verir
Karışık duygular yükler
Yüreğime
Yalnızlık kaplar
Her yanımı
Hüzün
Hüzün
Evladım için
Oktay : Sonbahar yağmurunu özledim
Yağmurlu bir akşam
Yağmur kokan bir akşam
İstiyorum
Bulutlar açsın
Yıldızlar doğsun
Gözlerim mavi bir bulut olsun
Oktay’ın Annesi ve Bekçi Hüseyin Dayı (Ensemble) :
(Düetto) Derin bir akşam
Yaşamın erguvan boşluğu
Yüreğim hüzünlü
Gözlerim yaşlı
Düşlerimde bir tutam sevgi
Çaresizlik
Çaresizlik
Sarar bizleri
Avluya bu hafta ceza almış birkaç öğrenci girer ve top oynamaya başlarlar. Okulun sert mizaçlı Müdürü Hasan Bey .çocukları izlemektedir. Tam bu sırada top oynayan çocukların attığı bir top okulun camına gelir ve cam kırılır. Camın kırılmasından sonra müdür zili çalar ve çocukların toplanmasını ister çocuklar toplanır.
Okul Müdürü Hasan Bey : Kim attı bu topu
Suçlu kim?
Çocuklar cevap vermezler. Rastgele bir çocuk seçilir ve cezalandırılır.
Okul Müdürü Hasan Bey : Sen, Sen
Cezalısın
Git
Mutfakta aşçıya
Yardımcı olacaksın
Çocuk çaresiz ve üzgün bir şekilde mutfağa doğru yürür.
Diğer Çocuklar (Tutti) : Yanlış bu
Yanlış bu
Biz biriz
Biz güçlüyüz
Kemal (Arya) : Özledim
Özledim
Akdeniz güneşini
Kekik kokularını
Özledim
Diğer Çocuklar (Tutti) : Özledik
Özledik
Akdeniz güneşini
Kekik kokularını
Özledik
Tam bu sırada sokaktan geçen bir satıcının sesi duyulur.
Satıcı : Yoğurt, kaymak
Yoğurt, Kaymak.
Karşıdaki evin parazitli radyosundan gelen bir ses:
DIŞ SES.....................................: Ağustos ayında Hiroşimaya atılan atom bombası 80.000 kişinin ölümüne sebep olmuştur. (Parazit..............)
Çocuklar endişe içersinde birbirlerine sorarlar ne olduğunu anlamaya çalışırlar.
Çocuklar ayrı ayrı solo söyleyecekler.
Kemal : Nereden geldim
Zehra : Küçük kulübemden
Ahmet : Şirin palmiyeler arasından
Haluk : Güneş battığında kızıl ufuk görülür
Erhan : Pınarda bir bülbül
Leyla : Kumda koşan dalgalar
Çocuklar Topluca (Tutti) : Bırakın yaşayalım bir süre
Hür olmak
Hepimiz için
Bırakın gidelim buradan
Dost denizlere
Dost topraklara
Yalnız
Yapayalnız
Hep beraber
Semahat öğretmen sahneye girer.
Semahat Öğretmen (Arya) : Çocuklar
Ülkemiz
Bir renk cümbüşü
Ne kadar güzel
Umut dolu
Heyecan dolu
Çoşkulu
KORO
(Tüm Öğrenci, Öğretmen ve Veliler)
Beklemek güzeldir
Birine kavuşmak
Gelmesini
Beklemek için
Hayal ederek
Özleyerek
Umutlanarak
Umutlanmak
İçin.
BİRİNCİ PERDE BİRİNCİ SAHNE SONU
GENÇLİK OPERASI
PERDE 1
SANHE 2
Konunun geçtiği yer ve tarih : Okulun dershanesi - 1946
Sahnenin tasviri :
Üzerlerinin çoğu çizilmiş veya isim kazınmış sıralara oturur çocuklar. Duvarlarda karatahta, bir Türkiye haritası ayrıca bir tahta dolap bulunmaktadır. Kara tahtanın üstünde de Atatürk resmi bulunmakta. Öğretmen kürsüsü sınıfın tamamına hakim bir yerde bulunmaktadır.
Bir yaşlı zenci kadın (Mehmet’in Dadısı) Hamide’de en arka sırada oturmakta Mehmet’in isteklerine cevap vermeye çalışmaktadır.
Çocuklar birbirlerine tebeşir atarlar. Bazıları da tuvaletlerin ve yemekhanelerin bakımsızlığını konuşmaktadır.
Ahmet öğretmenin resmini yapmaya çalışmaktadır. O sırada Semahat öğretmen içeri girer. Semahat öğretmen sıcakkanlı ve çocuklara karşı hoşgörülüdür.
KORO
(Öğretmen ve Veliler)
Ruhumun derinliklerinde
Tanımadığım
Tanıyamadığım
Çocuklar görüyorum
Her biri Ahmet, Zehra, Kemal gibi
Her birinin ardında
Bir dünya görüyorum
Çabuk çabuk büyümek
İstiyorlar sanki
Semahat öğretmen şimdi sıra numarasına göre herkesin adını soyadını ve ne olmak istediğini tahtaya yazmasını ister.
Oktay : Oktay Tunca, Subay
Mehmet : Mehmet Dayıoğlu, Tüccar
Zehra : Zehra Gümüş, Hemşire
(Çocuklar isim ve istedikleri mesleği yazmaya devam ederler.)
Semahat öğretmen Kemal’e dönerek.
Semahat Öğretmen : Sen niçin yazmıyorsun
Kemal : Ben yazamıyorum öğretmenim.
Bu sırada Okul Müdürü yaşça büyük haylaz ve haydut kılıklı olduğu izlenimi veren bir öğrenci ile sınıfa girer ve öğretmene dönerek.
Okul Müdürü Hasan Bey : Hocam bu öğrenciyi okula yeni aldık. Gördüğünüz gibi yaşça biraz büyük ve emsallerine göre daha iri yapılı. Bundan sonra eğitimi ile siz ilgileneceksiniz.
Semahat Öğretmen : Peki Müdür Bey
Çocuklar bu durumdan memnun kalmamışlardır. Müdür sınıftan ayrılır.
Semahat Öğretmen : Yeni arkadaşınıza hoş geldiniz diyelim.
Çocuklar (Tutti) : Hoş geldiniz.
Semahat Öğretmen (Arya) :İnsanı öğrendim.
İçindeki iyilikleri
İçindeki kötülükleri
İnsanı öğrendim.
İçindeki iyilikleri
İçindeki kötülükleri
Öğrenciler (Ensemble)(Arya) : Sevmeyi öğrendik
Güvenmeyi öğrendik
Sevmeyi ve güvenmeyi
Öğrendik.
KORO
(Öğrenci Velileri )
Boş kaldı gözlerimiz
Gözlerimiz bile terk etti bizi
Sessizlik doldurdu kalbimizi
Hissetmiyoruz
Ne acı
Ne his
Sanki boşluktayız
Siz her şeyi hissedersiniz
Sizler
Vefalı
Ve gururlusunuz.
Oktay’ın Annesi (Arya) : Gecemi sardı burukluk
Ağıt gibi
Ölüm sessizliğinde
Acılarımı verdim
Yudum, yudum
Sonradan gelen çocuk (Sami) arkada bir sıraya oturur. Önündeki kızın saçını çeker. Kitaplarını çöpe atar.
Semahat Öğretmen : Sami niçin yapıyorsun?
Sami : İçimden geliyor
Öğretmenim
Semahat Öğretmen : Sen sayı saymayı biliyor musun? Birden elliye kadar say bakalım.
Sami : 1,2,3,4,..........11,12,!?
Semahat Öğretmen : Peki Sami, seninle özel ilgileneceğim. Anne veya baban ile görüşmek istiyorum.
Sami : Annemde babamda yok Öğretmenim Teyzem velimdir.
Tecrübeli ve iyi niyetli Semahat Öğretmen Sami’nin (Disleksi bozukluğu) olduğunu anlamıştır.
Semahat Öğretmen (Arya) : Sevgi her zaman
Karşılık bulur
Sevginizi paylaşın
Affetmek yüceltir sizleri
Sevgisizlik
Öfkedir
Yalnızlıktır
Suçluluktur
Semahat öğretmen, öğrencilerinden öykü yazmalarını ister.
Semahat Öğretmen : Burada beğendiğiniz fotoğraflardan seçiniz.
Herkes birer fotoğraf seçer ve öğrenciler fotoğrafa göre öykülerini yazmaya başlarlar.
Çocuklar Topluca (Ensemble) : Öykülerimiz yayınlanacak mı?
Kitap olacak mı?
Semahat Öğretmen : Başarılı olanlara armağan vereceğim.
Semahat Öğretmen : Size büyük düşünür Mevlana’dan birkaç söz söylemek istiyorum.
Semahat Öğretmen (Arya) : “Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi,
Şefkat ve merhamette güneş gibi,
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi,
Hiddet ve asabiyette ölü gibi,
Tevazu ve alçak gönüllükte toprak gibi,
Hoşgörülükte deniz gibi,
Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi olun.”
Zil çalar çocuklar koşarak sınıftan çıkarlar.
BİRİNCİ PERDE İKİNCİ SAHNE SONU
GENÇLİK OPERASI
PERDE 1
SANHE 3
Konunun geçtiği yer ve tarih : Okulun avlusu - 1947
Sahnenin tasviri :
Çocuklar avluda oynamaktadır. Bir grup çocuk top oynamakta, bazıları ip atlamakta, bazıları sek sek oynamaktadır. Bazıları “uzuneşek” oynamaktadır. Bazı kız öğrenciler de çember çevirmektedir.
KORO
(Öğretmen ve Veliler)
Sevgi verdiğinizde
Sevgi dolarsınız
Sevgi özgürce akar
Kalbinde
Kin
Öfke
İhtiras
Kıskançlık olmaz
Sevgi
Barış
Mutluluk
Huzur olur
Bu sabah kahvaltıda verilen peksimetleri bir kız (Zehra) arkadaşlarına atar.
Macide Öğretmen : Zehra neden atıyorsun, daha öncede sana söyledim. Cezalısın. Git şu köşede ayakta dur.
Zehra köşeye gider dokunaklı bir arya söyler.
Zehra (Arya) : Annem & Babam henüz ayrıldı.
Artık üşümüyorum.
Boğazım düğüm düğüm
Okula döndüm
Mutluyum
Ceza da alsam
Macide Öğretmen : Leyla kaç yaşındasın
Leyla : 10 yaşındayım.
Macide Öğretmen : Çemberi belinde çevirme, kalçan sallanıyor.
Çevireceksen ayak bileğinde çevir.
Yarım saat sonra çemberler merdiven dibinde toplanmıştır.
Macide Öğretmen : Kemal derslerin nasıl?
Kemal : İyi olsa ne olur hocam.
Macide Öğretmen : Neden öyle söylüyorsun.
Kemal : Okul bitince köyüme döneceğim. Babam hasta ailemin en büyük erkeği benim.
Macide Öğretmen : Sen okumak istemiyor musun?
Kemal (Arya) : Yükselmek
İyi bir insan olmak
İstiyorum
Sizin gibi
Öğretmen olmak
İstiyorum.
İstiyorum.
Semahat öğretmen bir grup öğrenci ile görüşmektedir.
Öğrenciler (Tutti) : Öğretmenim biz koro kurmak istiyoruz.
Semahat Öğretmen : Çok memnun olurum.
Semahat Öğretmen (Arya) : Müzik özgürlüktür.
Müzik hoşgörüdür.
Müzik estetiktir.
Müzik huzurdur.
Size
Mozart
Schumann
Benjamin Britten’dan
Örnekler
Öğreteceğim.
Öğrenciler (Tutti) : Sağ olun Öğretmenim.
Semahat Öğretmen : Sami sen neden uzak duruyorsun.
Sesinin çok güzel olduğunu öğrendim.
Sami (Arya) : Gittim sevda bahçesine
Çocukluğumda oynadığım
Çimenlerin üzerine
Bir ev yapılmıştı.
Düşündüm.
Kaderim
Sevda bahçesinde
Bir zamanlar
Çiçekler doluydu
Neşelerimi
Heveslerimi
Bağlamışlar
Dikenliklere
Semahat Öğretmen : Sami çok teşekkür ediyorum.
(Çocuklar büyük bir coşku ile alkışlar.)
Semahat Öğretmen :Çocuklar koroyu kuruyoruz.
Çocuklar (Ensmble) : Yaşasın.
Yaşasın.
Yaşasın.
Musevi bir satıcı “- Makaricii.” “- Makaricii........”
Çan sesleri “- Ding dong.”
DIŞ SES.........................................: Makaracı bir sedef düğme getir.
DIŞ SES........................................: Ella Fitzgerald’ın “Dream a little Dream of” şarkısı ile sahne kapanır.
BİRİNCİ PERDE ÜÇÜNCÜ SAHNE SONU
GENÇLİK OPERASI
PERDE 1
SANHE 4
Konunun geçtiği yer ve tarih : Banyo ve Yatakhane - 1947
Sahnenin tasviri :
Elli kişilik bir yatakhane, demir karyolalar, başucunda tahta dolaplar, salonun bir köşesinde tahta bölmeler ile ayrılmış nöbetçi öğretmen yatma yeri. Hemen onun karşısında 10-15 musluklu bir el-yüz yıkama yeri bulunmaktadır. Yatakhaneden 10 kurnalı bir banyoya geçilmektedir. Ancak tuvaletler binanın birinci katındadır. Ayrıca büyükler için yapıldığından çocukların tuvaletlerini yapmasında zorluklar vardır. Çoğu zaman tuvaletler pislikle tıkanmış, kapkara suyla ağzına kadar dolmuştur. Yatakhanenin duvarlarını çiçekli kâğıtların yerine ölmüş böcekler, kirli su izleri, yosunlar sarmıştır. Döşeklerin kimi yerleri engebeli, kimi yerleri incelmiş, çukurlaşmış, beyaz renkleri kirden ve tozdan kahveye bazı yerleri de griye çalmıştır. Üstüne sermek için çarşaf dolabından çıkartılan, sözde temiz çarşaflar sertleşmiş, renkleri de krem rengi almış ve çıkmayan kirlerde çeşitli ilginç desenler oluşturmuştur.
Okul eski ve ahşap bir bina olduğu için pencereler büyük ve yıpranmıştır. Cam kenarlarındaki macun bitmiş yağmur ve rüzgâr girmektedir. Çok açık olan yerler birkaç kat üst üste hamurla yapıştırılmış gazete kâğıtları ile yamalar yapılmıştır. Öğrencilerin bir kısmı banyo yapar diğerleri yatma hazırlığı içindedir.
Dışarıda rüzgârlı ve soğuk bir hava vardır. Yatakhanede büyük bir çini soba yanmaktadır. Ancak yakın çevresini ısıtabilmektedir.
KORO
(Çocuk Korosu)
Gitme bir daha
Niçin gideceksin ki
Bu yıldızlı gece
Bu ıslak kıyı
Gün bitene dek senin
Gitme bir daha
Çocuklar yastık kavgası yapar.
Sami : Mehmet niçin atıyorsun.
Mehmet : Sen niçin attın.
Erhan : Çocuklar yapmayın. Şimdi Macide Öğretmen gelecek.
Bu sırada Macide Öğretmen yatakhaneye girer.
Macide Öğretmen : Ne oluyor çocuklar
Derhal bırakın yastıkları Erhan sen odama gel.
Erhan çekingen bir ifade ile öğretmenin yanına gider.
Macide Öğretmen : Bu sabah yatağını düzeltmemişsin.
Ayrıca dolabında dağınıkmış
Bu sana üçüncü ikazım.
Tırnaklarını uzat.
Macide Öğretmen cetvel ile Erhan’ın tırnaklarına vurur.
Erhan (Arya) : Karanlık, karanlık, karanlık
Huzur içinde
İnsanlar
Uyurken
Gecenin sessiz
Çığlığını duyarım.
Fırtınalar kopar içimde
Fırtınalar kopar içimde
DIŞ SES.....................................: Gökyüzü yıldızlı
Fırtınalı gece
Havada is kokusu
Yıldızların sesleri
İçimize gömülür.
Çam ağaçlar bekler
Sıkıntılı
Bir köpek bozar
Sessizliği
Yıldızlarla konuşurlar
Kimlere haber
Gönderirler
Dağların ardında
Hasret
Hasret
Hasret
Bir kısa müzik sesi ve tekrar.
Gözlerimiz yıldızlarda
Yakaladık yıldızlarımızı
Sustuk
Öykülerimizle
İçimizi öykülerimize
Çevirdik
Hasret
Hasret
Hasret
Oktay (Arya) : Annemin sıcak elleri
Olmaz ise
Güneş gecelemez düşlerimde
Annemin duygulu gözleri
Olmaz ise
Gökyüzü
İnmez meçhul evime
Ben hep düşlerim
Babamı
Acısını yaşarım
Yüreğimde
Müzik ile kısa bir ara.
Yalnızlığımın
İlk kışı
Benim ilk yalnız kışım
Anne
Çiçek açar ellerin
Sesi şarkı gibi
Şarkılarda
Yağmurlarda
Sessiz
Sen varsın
Kübra (Oktay’ın Annesi) : Hem sevdim hem de sevildim.
Sevmeden durulmayan
İri durgun bakışlı gözler
Geceyi duymak
Onsuz daha ulu geceyi
Böyle gecelerde
Ağaçlar beyaz olur
Artık ben ne öyleyim
Ne de eski geceler
Sevmek kısa sürdüyse
Unutmak uzun sürer.
DIŞ SES ...................................: Bir sonbahar akşamı
Çırpınır durur sararmış yapraklar
Süsler sokakların ıssız köşelerini
Mevsimler gibi
Her yıl biraz daha yorgun, yoksul, sessiz
Yüzü, haksız gözyaşlarının aynasıdır sanki
Efkârlı, gururlu, hüzünlü çocuk
Çocuklar (Ensemble) : Bir sonbahar akşamı
Çırpınır durur sararmış yapraklar
Süsler sokakların ıssız köşelerini
Mevsimler gibi
Her yıl biraz daha yorgun, yoksul, sessiz
Yüzü, haksız gözyaşlarının aynasıdır sanki
Efkârlı, gururlu, hüzünlü çocuk
Uzaktaki bir evden gelen ses.
Koklasam saçlarını
Ta fecre kadar
Oktay : Bu şarkı evet bu şarkı
Babamın hayattayken anneme
Söylediği şarkı imiş.
Ne zaman duysam
Ağlarım
Ağlarım
Ağlarım.
Oktay uyur ve rüya görür.
DIŞ SES ...................................: Gecenin derinliklerinde düş gördüm
Ağladım kıvırcık saçlarımı
Kestiklerinde
Ve bir melek geldi
Işık saçarak
Sonra çayırda
Zıpladım, güldüm, koştum
Irmaklarda yıkandım
Güneşle parladım
Rüzgârla dans ettim
Annemi gördüm düşümde
İyi bir insan ol yeter diyordu
Babam söylermiş ölmeden
Sami pencereye yanağını yapıştırmış kendi sesini dinliyordu. Alçak tonda belli belirsiz.
Dün gece resimlerinize baktım
Öptüm yattım
Rüyamda sizlere sarılıp kaldım
Uyandım siz yoktunuz
Özledim sizi
Annem
Babam
Annem
Babam
Yatakhanede ses kesilir.
Oktay : Sesin ne kadar duygulu
Resimlerinde güzelmiş.
Sami çekingen bir tavırla.
Sami (Arya) : Şarkılarım özlem dolu
Özlem
Evet özlem
Haftada bir banyo günüdür. 15 dakika akar su. Her birimiz elinde hamam tası kurnaya yanaşıp başımıza su dökeriz. Ancak birkaç tas.(Çocuklar peştamallara sarınarak yatakhaneye girerler.)
Haluk : Biz banyomu yaptık.
Ahmet : Senin suyun bana geldi.
Haluk : Seninki de bana
Haluk (Arya) : Soğuk demirler soğuk
Banyoda su soğuk
Banyoda su soğuk
Banyoda su soğuk
Soğuk demirler soğuk
Müzik ile verilen bir ara.
Kemal : Yatakhanede cinler periler dolaşıyormuş.
Erhan : Şaka mı?
Sami : Oooo! Cin, peri, sürüsüne sepet
Sularda bile var
Keçinin içtiği sudan içersen keçi
Tavşanın içtiği sudan içersen tavşan olursun
Geçen gece tuvalet için aşağıya inerken gördüm
Dişleri kazma gibi
Oktay : Arkadaşlar böyle şeyleri konuşmayın biraz sonra yatıp uyuyacağız.
KORO
(Çocuklar, Öğretmenler ve Veliler)
Hayal ediyorum
Duygularım doruklarda
Hislerimi
Sana anlatmak isterim
Tüm sözcükler şurada
Ta kalbimin derinliklerinde
Ama sadece bir eksik parça var
Onu nasıl birleştiririm
Hayal edeceğim
Hayal edeceğim
Annem seni orada kalbimde yaşıyorum
Ben bir hayal dünyasındayım
Hayal ediyorum
Rüya görüyorum
(Schumann’ın “Dreaming” şarkısından bazı bölümleri formata uygun düzenlenmiştir.)
KORO
(Çocuklar her bir satırı ayrı ayrı söyleyecekler.)
Oktay : Acemi karanlık
Mehmet : Geç saat
Sami : Uçurum sessizlik
Leyla : Nefesimi saran duman
Erhan : Yorgun
Haluk : Nazlı rüyam
Ahmet : Boynunu bükmüş çiçeğim
Zehra : Yorgun
Kemal : Yalnız
Oktay : Halsiz
Oktay : Sessiz
DIŞ SES......................................: Karşıki evden gelen radyodan Thruman Doktrini ve Marshall planı anlatılmaktadır.
BİRİNCİ PERDE DÖRDÜNCÜ SAHNE SONU
GENÇLİK OPERASI
PERDE 1
SANHE 5
Konunun geçtiği yer ve tarih : Okulun tiyatro salonu- 1947
Sahnenin tasviri :
Öğrencilerin tiyatroya (Darül Bedai)’ye gitmeleri ve izledikleri oyun bale ile tasvir edilecek. Bir köşede de Pandomim gösterisi yapılacak.
PANDOMİM:
Eser bir Pandomim ile anlatılacak.
BALE :
Mozart’ın ilk operası olan Apollo et Hyacnithus’tan esinlenerek oynanacak. 1947 yılının kışı okulun öğrencileri topluca Darül Bedai’ye gitmeleri ve orada izledikleri Apollo et Hyacnithus eserinin Bale ile anlatılması.
Anlatımı desteklemek için önce Pandomim sonra bale olacak şekilde sahnelenir.
Sahnede özel bir aksesuar bulunmaz. Bale ve Pandomim sanatçıları yer alır.
APOLLO ET HYACNITHUS
ÖZET
Tanrı Apollo ile (aynı zamanda Phoebus olarak bilinir.) Shpartalı genç dostu Hyacnithus’a son derece tutkuyla bağlıdır. Bir gün birlikte disk yarışına girişirler. Apollo ilk olarak pozunu alır ve atar disk bulutlara kadar çıkar ve geri düşer. Bu atış onun ne kadar güçlü olduğunu kanıtlamıştır. Hyacnithus atışı yaptığında disk donar kalır ve geri gelip onun yüzüne çarpar. Kayıtlara göre Hyacnithus ölmez. Ancak daha sonra Apollo’nun bir arkadaşı tarafından öldürülür. Hyacnithus’u kıskanan batı rüzgarı Zephirus (Meltem) tarafından öldürülmüştür.
Apollo onu ölümden kurtaramaz fakat isminin hatırlanması için onu Cicgege Hyacnithus (Sümbül Çiçeğine) dönüştürür.
DIŞ SES...................................... : Frank Sinatra “ Five Munites More” uzaktan duyulmaktadır.
BİRİNCİ PERDE BEŞİNCİ SAHNE SONU
GENÇLİK OPERASI
PERDE 2
SANHE 1
Konunun geçtiği yer ve tarih : Okul Toplantı Salonu- 1948
Sahnenin tasviri :
Okulda veli toplantısı yapılmaktadır. Toplantı salonunun bir tarafında öğrenci velileri, diğer tarafta öğretmenler kendi aralarında öğrencilerin durumları ve güncel konuları görüşürler.
Ayrıca öğrencilerin durumları hakkında öğretmenler velilere bilgi verirler veliler de çocuklar hakkında bilgi alırlar.
KORO
(Öğretmenler (Tutti))
Yaban vadilerin susuzluğunda
Neşeli çocuklara ezgiler çalıyordum
Bir çocuk gördüm bulutun üzerinde
Ve gülerek dedi ki bana
“Bir çalgı çal kuzuyu anlatan.”
Sevinçle çaldım ona bir şarkı
Kavalcı bunu yeniden çalar mısın?
Çalınca da gözünden yaşlar boşandı.
(William Blake’in “Masumiyet Şarkıları”)
Vecdi Bey (Haluk’un Babası) : Siz itaat eden robot gibi talebemi yetiştireceksiniz yoksa serbest düşünen sorgulayan bir öğrenci mi? Ben sorgulayan bir evlat istiyorum.
Okul Müdürü Hasan Bey : Biz geleneklerimize bağlı bir insan yetiştirmek istiyoruz. Biz aile ile ortak çalışıyoruz.
Macide Öğretmen : Erhan’ın dikkat eksikliği var. Çiğdem Hanım
Çiğdem Hanım (Erhan’ın Annesi) : Öğretmenim küçüklüğünde hiper aktif idi. Bu konu üzerinde özel bir eğitim aldırmak istiyorum.
Semahat Öğretmen : Meşkure hanım. Sami’nin durumunu biliyorsunuz. İlk geldiğinde çok agresif idi ancak sesinin güzelliği ve duygu yoğunluğunu yakinen gördük. Şimdi çok iyi. Biz kendisinden memnunuz.
Meşkure Hanım : Semahat öğretmenim ilginize çok teşekkür ederim.
Semahat Öğretmen : Oktay, içine kapanık terbiyeli sakin bir çocuk. Ancak benim bir şikâyetim var. Altı ay önce spor derslerinde giymek üzere eşofman ve ayakkabı istedik ancak gelmedi.
Büşra Hanım : Benim haberim olmadı. Oktay söylemedi.
Semahat Öğretmen : Altı aydır defalarca sordum. Unuttum dedi.
Büşra Hanım : Ben unuttuğunu sanmıyorum. O bana söylememiştir. Çünkü maddi durumumuzun ne durumda olduğunu biliyor. Suçu üzerine alıyor. Çok anlayışlı bir çocuktur. (içli bir çocuktur. Gururunu yenip söylememiştir.)
Büşra Hanım : Semahat Öğretmen. Ben size özel bir durumdan bahsetmek istiyorum. İçinde bulunduğum şartlar nedeni ile evlenmek durumunda kaldım. Ancak bunu Oktay’a sizin bildirmenizi istiyorum.
Semahat Öğretmen : Büşra Hanım. Bu zor bir görev ama en uygun şekilde yerine getireceğim.
DIŞ SES....................................: Sokaktaki bir evden Neveser Kökteş’in “Gel ey denizin nazlı kızı” şarkısı çalar.
Behiç Bey : Müdür Bey Mehmet’in durumunun iyi olduğunu öğrendim? Dadısı Hamide bacı da yardımcı oluyor. Size de teşekkür ederim. Ben okulun bir ihtiyacını karşılamak istiyorum. Okul aile birliğine yardım etmek istiyorum.
Okul Müdürü (Hasan Bey) : Teşekkür ederiz Behiç Bey.
Behiç Bey : Ne demek efendim biliyorsunuz iki sene önce yeni bir siyasi parti kuruldu. Ülkemiz daha da ileri gidecek ekonomimiz daha iyi olacak.
DIŞ SES...................................: Bing Crosby “Now is the hour” şarkısı uzaktan çok hafif duyuluyor.
Kilisenin çan sesleri eşliğinde.
İKİNCİ PERDE BİRİNCİ SAHNE SONU
GENÇLİK OPERASI
PERDE 2
SANHE 2
Konunun geçtiği yer ve tarih : Yemekhane / Yerli Mallar Haftası- 1949
Sahnenin tasviri :
Çocuklar yemekhanenin kapısından sırayla yemekhaneye girmek için sıra beklerler. Kendilerine ait yerlere otururlar. Demir masalarda (üzeri muşamba kaplı) 10 kişi yemek yemektedir. Masada madeni tabak ve bardaklar bulunmaktadır.
Odanın bir kenarında tahta saplı bir paspas ve birkaç çöp kutusu bulunmaktadır.
Büyük kazanlarda masalardaki bakraçlarla servis yapılmaktadır.
Yemek salonunun o günkü yemeklerden patatesli tavuk kokusu sarmıştır etrafı. Çocuklar yemeklerden memnun değildir. Mehmet’in Dadısı Hamide bacı Mehmet’e yemek yedirmeye çalışmaktadır.
Her masanın başında bir öğretmen, çocukların yemek yemelerini kontrol etmektedir.
Bu sırada Mehmet’in babası Behiç Beyden gelen paket açılmış içinden reçel ve kaşar peyniri çıkmıştır.
KORO
(Çocuklar)
Yaban vadilerin susuzluğunda
Neşeli coşkulu ezgiler çalıyordum
Bir çocuk gördüm bulutun üzerinde
Yazdım mutlu şarkılarımı
Her çocuk sevinsin diye
Duyunca
Duyunca
Macide Öğretmen : Afiyet olsun.
Çocuklar topluca : Afiyet olsun.
Sami : Biz kaşıkla bu tavuğu aslında hindiyi nasıl yiyeceğiz? Bu hindiler Amerikan hindisi imiş doğru mu?
Macide Öğretmen : Evet Amerikan hindisi. Çatal vermiyoruz. Geçmiş yıllarda çatal ile bir arkadaşınız diğerinin gözünü çıkaracaktı yasakladık.
Sami (Arya) : Kader bu
Dayanacağız
Güçleneceğiz
Kader bu
Zehra : Öğretmenim bu hoşafın yağı yok neden?
Macide Öğretmen : Kızım hoşafta yağ olmaz.
Zehra : Ama bizim hoşafların üstünde hep yağ olurdu.
Çocuklar (Tutti) : Hoşafın yağı kesildi.
Hoşafın yağı kesildi.
Hoşafın yağı kesildi.
Kemal : Öğretmenim pilav bu gün çok güzel olmuş içinden taş çıkmadı.
Çocuklar (Tutti) : Taş çıkmadı.
Taş çıkmadı.
Taş çıkmadı.
Yemeğini yiyen çocuklar yandaki odada hazırlanmış olan yerli mallar masasının yanına gelir öğretmen Macide Hanım yerli mallar haftasının önemi hakkında bilgi verir ve çocuklar masadaki ürünlerden birer ikişer yerler.
Oktay : Bizim yerli mallarımız bunlar mı? Üzüm, incir, pestil başka yok mu?
Macide Öğretmen : Patiska ve Amerikan bezi de var. Sümerbank’ın ürettiği kumaşlar ve ayakkabılarda var.
Çocuklar (Tutti)(Arya) : Yerli malı
Yurdum malı
Herkes bunu kullanmalı
Yerli malı
Yurdum malı
Herkes bunu kullanmalı
Müdür Hasan Bey : Macide Öğretmen büyük bir pakt kuruluyormuş, geçen gün radyodan duydum adı NATO imiş duydunuz mu?
Macide Öğretmen : Duydum müdür bey. Moskof Kars’ı istiyormuş. Boğazlarda hak iddia ediyormuş. Keşke bizde girsek bu pakta.
Müdür Hasan Bey : Hayırlısı olsun.
Çocuklar (Tutti)(Arya) : Sevmeyi öğrendik.
Hayatı öğrendik.
Güvenmeyi öğrendik.
Güçlüyüz.
Gururluyuz.
Güçlüyüz.
Gururluyuz.
Kilisenin çan sesleri arsında Edith Piaf “La vi en rose” söylemektedir.
İKİNCİ PERDE İKİNCİ SAHNE SONU
GENÇLİK OPERASI
PERDE 2
SANHE 3
Konunun geçtiği yer ve tarih : Dershane Müzik Dersi- 1950
Sahnenin tasviri :
Müzik Öğretmeni Semahat öğretmen derse girer çocuklar mutlu olurlar. (En çok sevdikleri öğretmen gelmiştir.)
KORO
(Öğretmenler ve Öğrenciler (Ensemble))
Baykuş uçar gökte sessiz sakin,
Arar yiyecek bir şey
Ve uğursuz bir ses bağırır
Puhu puhu puhu
Karga dinler fırlar sonra birden
Bağırır sanki vahşi bir sesle
Gak gak gak gak
Kumru bütün bunu duyar
Yaprakların ardından birden cevap verir şöyle
Prr-ooo Prr-ooo Prr-ooo
Çayır kuşu dişisiyle katılmak ister
Oda ve inceden bir sesle
Pink! Pink! Pink!
Pink! Pink! Pink!
Gece geçer baykuş bitkin
Çayır kuşu uyur kalır
Karga susar
Kumru halsiz
(Çocuklardan bazıları farklı kuş sesleri çıkarır.)
Semahat Öğretmen : Çocuklar çok güzel söylediniz. Şimdi diapozm ile tempo tutacağız. Ben söyleyeceğim siz tekrar edeceksiniz.
Do-Re-Mi
Çocuklar (Tutti) : Do-Re-Mi
Do-Re-Mi
Do-Re-Mi
Semahat Öğretmen : Sami yıl sonu müsameresine hazırlanıyorsun değil mi?
Bize güzel sesinle bir dörtlük söyle.
Sami (Arya) : Yaban vadilerin susuzluğunda
Neşeli coşkulu ezgiler çalışıyorum.
Bir çocuk gördüm bir bulutun üstünde
Ve gülerek dedi ki bana
(William Blake)
Semahat Öğretmen : Sami çok güzel. Çok başarılısın.
Sene sonu müsameresine hazırsınız çocuklar.
Dersi bitirmeden önce size müzik hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum.
Müzik eğitimi yolu ile insanların müziksel becerilerinin yanı sıra müzik dışı becerileri de geliştirilebilmektedir.
Bu bireysel katkının yanında toplumu birleştirici ve geliştirici bir moral değer olan müzik eğitiminin önemi kabul edilmelidir.
Düzenli ve sürekli bir müzik eğitiminin; dikkati, konsantrasyonu, ana dilin gelişimini, özgüveni, karakteri, beyin ile duygular arasındaki koordinasyonu, iletişimi geliştirdiği bilinmektedir.
Geçmişteki birçok örnekten bildiğimiz gibi; müzik barış ve sevgi getirir, şiddeti ortadan kaldırır.
İnsanların birbirine sevgisini aktarır.
Böylece birbirimizi daha iyi anlarız ve severiz, aramızdaki anlaşmazlıkları çözümlemiş oluruz.
Semahat Öğretmen : Çocuklar şimdi tiyatro tarihimizde çok önemli yeri olan Türk Orta Oyununun önemli figürlerinden, Meddah tarafından bir gösteri izleyeceksiniz.
Meddah sahneye gelir.
Meddah (Arya) : Bir palyoca yalnızlığı düşlersin.
Suskunluk renginde serinliği
Serinlik kıvamında sessizliği olan
Bir palyoca yalnızlığı düşerim.
Ve düşersin renklerine
Bilirsin artık
Herkes kendi düşünde
Kendi gülüşünde yabancıdır.
Hiç de yabancı olmadığı hayatlara yaralıdır.
Tam bu yüzden
Hiç kimsenin hatırlamadığı
Hatıralar hatırındadır.
Bir palyocanın hatırladıkları
Hatıralar hatırındadır.
Bir palyocanın hatırladıkları
Meddah : Çocuklar şimdi size iki hikâye anlatacağım. Bir yarasa ile ilgili diğeri de hepinizin bildiği Nasrettin Hoca ile ilgilidir.
Meddah : Çook eskiden Hz. Süleyman’la Saba Melikesi Belkis evlenmişler. Belkis kaprisli bir kadınmış. Bir gece, ‘Bu yatakta uyuyamıyorum, bana kuştüyü yatak yaptır.’ diye tutturmuş. Hz. Süleyman kuşdilini bildiği için tüm kuşlara haber uçurmuş.; gelsinler, tüylerini döksünler, diye buyurmuş. İlk yarasa gelmiş, tüylerini döküp gitmiş. Ardından baykuş gelmiş, ama tüyünü vermek yerine kafa tutmuş.
‘Kuşlar tüysüz ne yapar? Kış günü soğuktan donsunlar mı istiyorsun?’
Hz. Süleyman baykuşu haklı bulmuş, kuşların tüylerini istemekten vaz geçmiş. Yarasa, tüylerini verdiğiyle kalmış. O gün bugündür yarasa tüyleri olmadığından utanır, gündüzleri uçamaz, hep geceleri dolaşırmış.
Şimdi de size Nasrettin Hoca Hikâyesi anlatacağım.
Meddah : Hoca komşusundan bir gün kazanı ödünç ister. İade ederken de hem teşekkür eder, hem içine minik bir kazan koyar. Komşusu merakla bu minik kazanı sorunca da, "Komşu, bizdeyken kazanın doğurdu" der. Komşusu bu işe pek sevinir.
Aradan epey zaman geçer, Hoca yine komşusundan kazanını ödünç ister. Komşusu da sevinerek verir. Ama bu kez aradan günler, haftalar, hatta aylar geçer, kazandan ve Hoca'dan ses çıkmaz. Nihayet bir gün komşusu konuyu açmaya karar verir,"Hoca bizim kazan ne oldu?" diye sorar. Hoca da üzgün bir ifadeyle,"Komşu çok zaman geçti aradan, senin kazan öldü. Sana nasıl söyleyeceğimi düşünüp duruyordum" deyince sinirlenen komşusu,"Hocam ne diyorsunuz? Hiç kazan ölür mü? Kazan canlı mı ki ölsün?" Hoca,"Doğurduğunu kabul etmiştin, sesin çıkmamıştı, şimdi ölünce neden feryat ediyorsun" der komşusuna.
Çocuklar (Tutti) : Yaşasın, Yaşasın, Yaşasın.
Zil çalar ve talebeler sınıftan çıkarlar.
Semahat Öğretmen : Oktay gelir misin? Sana özel bir şey söylemek istiyorum. Geçenlerde annen Büşra ile görüştüm. Yeni bir evlilik yapacakmış sana bilgi vermemi seninle konuşmamı istedi. Seni çok seviyor. Maddi zorluklar sebep olmuş.
Oktay şaşkın ve üzgündür.
Oktay (Arya) : Umutlarım yorgun
Anılarım dargın
Düşlerim hıçkırık
Akıyor damla damla yaşamım
Hayat başlamadan
Yoruyor beni
Sami’nin teyzesi Meşkure Hanım dershanenin önünde Semahat Öğretmen ile görüşmektedir.
Meşkure Hanım : Semahat Öğretmen size çok teşekkür ederim. Sami’yi topluma, bizlere kazandırdınız.
KORO
(Çocuklar Ensebmle)
Yaban vadilerin sustuğunda
Neşeli coşkulu ezgiler çalıyordum.
Bir çocuk gördüm bir bulutun üstünde
Ve gülerek dedi ki bana
Bir şarkı çal kuzuyu anlatan
Sevinçle çaldım, ona bir şarkı
“Kavalcı bunu yeniden çalar mısın?”
Çalınca da gözünden yaşlar boşandı.
Yaban vadilerin susuzluğunda
Neşeli coşkulu ezgiler çalıyordum.
Bir çocuk gördüm bir bulutun üstünde
Ve gülerek dedi ki bana
“Bir şarkı çal kuzuyu anlatan!”
Sevinçle çaldım. Ona bir şarkı
“Kavalcı bunu yeniden çalar mısın?”
Çalınca da gözünden yaşlar boşandı.
Bırak kavalını mutlu kavalını
Şöyle neşeli şarkılarını keyifle
Bende aynı şarkıyı şakıdım yeniden
O işitmenin sevinciyle hazla ağlarken
Kavalcı, otur ve yaz.
“Bir kitap, hepimizin okuyacağı”
Gözümden yitiverdi.
Ve kopardım bir dal kamıştan.
Ve yonttum bir divit kalem yaptım
Ve daldırdım ucunu duru sulara
Ve yazdım mutlu şarkılarımı
Her çocuk sevinsin diye duyunca
(William Blake “Masumiyet Şarkıları “)
Semahat Öğretmen (Arya): Kahraman ordumuz
Kore’ye gidiyor.
Gururlu ve huzurluyuz
Başarılar
Başarılar.
Başarılar.
Uygun bir müzik ile ara verilecek
Semahat Öğretmen (Arya): Siz geleceksiniz
Cesaretli
Sabırlı
Çalışkan
Ve akıllı
Olun
Olun
Olun
İKİNCİ PERDE ÜÇÜNCÜ SAHNE SONU
GENÇLİK OPERASI
PERDE 2
SANHE 4
Konunun geçtiği yer ve tarih : Yıl Sonu Müsameresi- 1950
Sahnenin tasviri :
Gece müsamere telaşı başlamıştı. Sahnenin iki başına iki hoparlör konmuştur.
“Bir ki, bir ki...Ali, Mehmet, Ayşe.... Bir ki,...”
Çatlak, cızırtılı, boğuk sesler.
Mikrofonun yüksek perdeden, ani tiz sesi kulağımızı yırttı. Ekşimiş, öfkeli yüzler ses düzenini ayarlayan gence çevrildi. Üzülmüştü. İki elini çenesinin altında bitiştirir, (affedin anlamında eğilir.)
Semahat Öğretmen : Değerli veliler
Kıymetli misafirler
Bugün sizlere öğrencilerimiz Yılsonu müsameresi olarak Benjamin Britten’ın “Bir Opera Yazalım” “Küçük Baca Temizleyicisi” isimli operasını sunacaklardır.
Aslında bu eseri sizler için hazırlamadan önce Mozart’ın 11 yaşında bestelediği Apollo et Hyacinthus’un sunmayı düşünmüştük, Bildiğiniz gibi bir ve ikinci perdeler arasında Bale ve Pandomim olarak sizlere bu anlamlı operayı sunduk. Ancak bu eseri daha sonraki senelerde sizlere bir gençlik operası tarzında takdim etmeyi düşünüyoruz.
Bu kısa açıklamadan sonra sözü öğrencilerimize bırakıyorum.
Hepinize güzel seyirler.
THE LİTTLE SWEEP
(KÜÇÜK BACA TEMİZLEYİCİSİ)
BİRİNCİ SAHNE
I. Baca temizleyicisinin şarkısı
Süpürge ! Süpürge
Atına bin hemen yola koyul!
Bak bacalar kirlenmiş
Artık bu yıl al ne varsa süpürge sepet çuval
Koş kurumu temizle bacalardan
Süpürge süpürge
Kara Bob geliyor çırağıyla
Babası gibi kapkara O da
Bir gürültü ol uçuyor sabahları
Hop hop ediyor tavşancığın yüreciği
Süpürge! Süpürge
Sam derle adına
Yavrucuğun günleri onun pekte zavallıcık
Tekrar karamış günleri
Ne yazık satılmış Kara Bob’a
Bugün onun ilk çıkışı bacaya
Süpürge! Süpürge
Köprüyü aştılar bak şimdi
Yollara saptılar vadiye doğru
Koruluk etraf ağaçlarla dolu
Nal sesleri yaklaşıyor bize doğru
Süpürge!
(Clem ve Bob neşeyle şarkı söylüyorlardı. Sefil ve gözleri yaşlı Sam’in içeri girdiğinde.)
Atına bin hemen yola koyul
Bak bacalar çok kirlenmiş artık bu yıl
Al ne varsa süpür sepet, çuvallar
Kurumu temizle bacalar dolu bak
Süpürge! Süpürge! Süpürge…
II. QUARTET
Rowan, Miss Baggott, Clem and Bob
MISS BAGGOTT……………………………………………………….
İşte burada, işte burada
Sonra öbür oda
Haydi, haydi bakma öyle
Bakma öyle
Dört baca var bu katta
Dört baca var bu katta
Dört baca var bu katta
Dört! Dört!
Tam olarak bunları ver
Hepsini kazı. kazı
ROWAN......……………….……………………………………………. Vah çocuğum gözlerin yaşlı
Ve mahzun
Üstün başın paramparça
Üstün başın paramparça
Korku girmiş kalbine
Yavrucak keder girmiş
CLEM & BOB.................………………………………………….…… Bacacılar muhtaçtır
Tıpkı böyle bir çocuğa
Fırçalarla sopalar yarışamaz insanlarla
ROWAN………………………………………………………………... Bilmezken çocukluğu
Para için çok kötü bir ele düşmüş
Çok kötü bir ele düşmüş
Çaresiz O baş eğer sevinç duyar
Okşansa biraz
MISS MAGGOTT…………………………………………………….. Pislik etmeyin, pislik etmeyin
Ortalığı kirletmeyin
Kurumları sakın etrafa bulaştırmayın
Vallahide karışmam
Billahide karışmam
Sizler sizler betersiniz betersiniz
Romatizmadan
CLEM & BOB……………………………………………....………... İncecikler uygundur bu sanata
Her zaman kolay sığar
Biracık acı olsada
Miss Baggott : Acele et Rowan!
Diğer kapıyı süpür.
Rowan : Bay Bacacı! Merhamet edin, bu küçük beyaz çocuğu bacaya sokmayın. Korku içinde ağlayan bu çocuğu!
Bob : Korku-? Tanrı seni kutsasın, onlar şükran gözyaşları! O senin için değil acıdığı için ağlıyor, Sam!
Bob ve Clem korkunç bir şekilde güldüler.
Rowan sıkıntı içinde odaya koşar. Sonraki düet de baca temizleyicileri Sam’i tehdit eder, onun elbisesini çeker, beline bir ip bağlayarak onu bacadan aşağı salar.
III. DUET
Clem and Bob
BOB………………………………………………………………………
Haydi güzel Sam
CLEM ……………………………………………………………………
Vaktin geldi
BOB……………………………………………………………………….
Vaktin geldi
Of yaramaz Sam
CLEM…………………………………………………………………….
Vaktin geldi
BOB……………………………………………………………………….
Vaktin geldi
CLEM…………………………………………………………………….
Güle güle Sam
BOB……………………………………………………………………….
Bakma böyle Sam
CLEM…………………………………………………………………….
Kalbi temiz Sam
BOB……………………………………………………………………….
Korkma sakın Sam
Soyun haylaz Sam
CLEM…………………………………………………………………….
Rahat dur biraz Sam
BOB..…………………………………………………………………….
Çek şu ipi Sam
CLEM………..………………………………………………………….
Fırla tepeye çocuk
BOB&CLEM……………………………………………………………
Vaktin senin tırman
(Sam’in bacakları alelacele bacadan yukarı doğru çıkar.)
(Bacayı iyi temizle, yoksa hepimiz kızarırız burada canlı canlı!)
CLEM…………………………………………………………………….
Bir dönsün ya Sam
BOB……………………………………………………………………….
Bak simsiyah Sam
CLEM…………………………………………………………………….
Sanki fırça Sam
BOB..…………………………………………………………………….
Uzun sopa Sam
CLEM…………………………………………………………………….
Haydi bacaya Sam
BOB……………………………………………………………………….
Haydi bacaya Sam
CLEM…………………………………………………………………….
Haydi, haydi, haydi, haydi, uygun Sam
BOB……………………………………………………………………….
Haydi, haydi, haydi uygun
CLEM…………………………………………………………………….
Bacacı Sam
(Gülüşürler)
(Bacacılar malzemelerini toplayarak diğer odaya geçerler.)
(Çocuk odasını boşaltırlar, yalnız çıkmadan sadece bacadan sarkan ipi gösterirler.)
(Sam’sa bacada kalır.)
SAM………………………………………………………………………
Yardım ! yardım ! Yaralandım !
SOPHIE with JONNY…………………………………………………
Ne oldu ?
SAM………………….…………………………………………………
Yere düştüm.
JULIET……………….…………………………………………………
Bu bacacı çocuk!
JONNY……………….…………………………………………………
Bulanık !
JULIET……………….…………………………………………………
Diğerlerini de çağır Jon!
CHİLDREN : Buradayız ! Neler oluyor !
JULIET&JONNY : Sssssh !
SAM : Yardım! Bunalıyorum!
JULIET : Yere düşürdüm !
JONNY : Beklemek iyi değil !
(Çocuklar olay yerine doğru hareketlenirler.)
JULIET : Onu sıkı tut ve gitmesine izin verme! Alttan ipi çekeceğim!
(Çocuklar ipi çekmek için hazırlanırlar.)
BOYS : Hazır !
SAM : Hazır !
JULIET : Dikkatlice çekebilir misiniz? Acıtmadan çekelim zavallıyı.
GİRLS………………………………………………………………….
Şimdide kuvvetli çeksene !
Kuvvetli !
BOYS…………………………………………………………………..
Şimdide kuvvetli çeksene !
Kuvvetli !
(Sam büyük bir çığlık atarak ocağın içine yere düşer.)
CHILDREN : Ooooooh!
TWINS&SOPHIE : Öldürdün onu!
(Çocuklar endişeyle etrafını sararlar ve onu yerden kaldırırlar.)
V. ENSEMBLE (TOPLULUK)
Sam And Children
CHILDREN SOPHİE: Ne oldu sana ?
JULIET : Affedersin !
JONNY : Bir yerin incin dimi?
CHILDREN SOPHİE: Vah zavallı !
JULIET : Pekte küçükmüş.
JONNY : Mahvolmuş yorgunluktan.
TWINS…………………………………………………………………
Kurtarmak istediğimiz!
Kurtarmak istediğimiz!
Hiç olur mu söyle bir şey?
Hiç olur mu söyle bir şey?
SAM……………………………………………………………………
Ne olur göndermeyin beni.
Ne olur göndermeyin beni.
JULİET………………………………………………………………..
Mr. Baggott hiç bırakır mı?
JONNY.………………………………………………………………..
Hiç sanmam.
With SOPHIE…………………………………………………………
Hiç sanmam.
With JULIET…………………………………………………………
Sanmam, başka bir gün
TWINS…………………………………………………………………
Göndermez mi onu tekrar başka birgün? Onu tekrar.
SAM……………………………………………………………………
Ne olur göndermeyin beni!
Ne olur göndermeyin beni!
JULİET………………………………………………………………..
Kurtarsak onu bu işten.
SOPHIE, JONNY ……………………………………………………
Gizlesek ve kandırsak.
(Çocuklar Sam’i kurşun levhanın üzerinden oda boyunca geçirirler.)
ALL CHILDREN……………………………………………………..
Simsiyah izler koyun. Kurumlaştırın
Eşiğe de iz koyun. Dikkatlice kurum sürün.
Pencereden atlatın. Büsbütün inandırsın.
İyice kandırsın. Yutsunlar böylece
Birde tuğla koyun. Hafifçe değil.
Sanki kaçmış sansınlar.
Gelen var, gelen var. Saklan çabuk.
(Çocuklar Sam’in olduğu oyuncak kutusunu taşıyorlar. Diğer çocuklarda mobilyanın içindeki elbiselerin altına sokarlar…)
(………Miss Baggot içeri girer, arkasından Clem ve Bob birlikte Rowan onların arkasında)
MISS BAGGOTT : Saat 11:30. Acele edin aylaklar! Acele edin.
BOB : Sanki ufak yaşlı bir Terrier köpeğine benziyor.
CLEM : Aslında yaşlı tüfeğe benziyor değil mi?
Miss BAGGOTT : Kim açtı bu pencereyi?
Miss BAGGOTT (Sam’i belli edecek tüm izler)……...
Yerlerde izler kapkara.
CLEM………………………….……….…………………………….
Yerlerde izler kapkara.
BOB…………………………………………………………………...
Yerlerde izler kapkara.
Miss BAGGOTT …………………………………………..……...
İşte burada aynı şey. Kurum olmuş.
CLEM…………………..…………………………………………….
İşte burada aynı şey. Kurum olmuş.
BOB…………………………………………………………………...
İşte burada aynı şey. Kurum olmuş.
Miss BAGGOTT …………………………………………..……...
Urgan da. Nerde O? Nerde O? Kaçmış Sam !
CLEM………………………………………………………………….
Urgan da. Nerde O? Nerde O? Kaçmış Sam !
BOB…………………………………………………………………...
Urgan da. Nerde O? Nerde O? Kaçmış Sam !
VII. TRIO
Miss Baggott, Clem, Bob
Miss BAGGOTT …………………………….…………..……...
Kayboldu.
CLEM……………………....………………….…………………….
Kayboldu.
BOB…………………………..……………………………………...
Kayboldu. Sam !
VIII. ARİA
Rowan
(Rowan odadaki kaplamaların üzerindeki değişikliği fark eder birden. Adım adım, birden anlar.)
CHİLDREN JONNY : Ne olur
SOPHIE : Sen çok iyisin.
JULIET : Pek çok iyisin.
GAY : Hem de nasıl iyisin.
TWINS : Güzellerin en güzeli.
ROWAN : Ne var. Ne oluyor.
(Çocuklar dolabın kapısını işaret ederler. Sam kurumlu kafasını ürkerek dışarı çıkarır. )
ALL CHILDREN : Sssh!
ROWAN : Ulu tanrım! Küçük baca temizleyicisi!
CHILDREN : Bizim küçük baca temizleyicimiz!
ROWAN : Fakat Miss Baggott dedi ki!
GAY : O bilmiyor.
JONNY : O bilmemeli.
JULIET : Ve o bilmesin.
TWINS : O gizli !
ROWAN : Şimdi biz ne yapacağız onunlar.
TWINS : Aç o…!
SOPHIE : Fakir çocuk aç.
JULIET : Görüyorsun Rowan. Onun korkunç kaderine bırakmayız değil mi?
(Rowan tereddütle çocuklara bakar.)
CHILDREN : Hayır
JULIET : Biz annemize söylemeyiz. Çünkü o burada değil.
GAY : Babamızı da çünkü oda gemide !
JULIET : Miss Baggott’a söylemeyiz değil mi?.
TWINS : O dönmeden evden çıkarmalıyız !
JULIET : ... Sen ermişsin !
ROWAN : Hepiniz çok iysiniz. Bayan Juliet, ve sen bay Gay ve Bayan Sophie, cesaret edemiyorum, fakat sizler onların kuzenlerisiniz ve onun evinde siz misafirsiniz.
CHILDREN&ROWAN .......................................................................
Sen bembeyazmış sın meğer.
Sen parlaksın yıldız gibi
Ey Sammy
Sen güzelsin deniz gibi
Köpüklü hırçın dalgalar gibi.
İşsiz yaşamaktan nefret edip
Körü körüne yaşadı
Gün gördü neşesi
Gün gördü neşesi
Gün gördü neşesi
SAM........................................................................................................
Sağ olsun herkes!
ROWAN : Çabuk çocuklar! Miss Baggott dönmeden odayı düzeltmemiz lazım.
JULIET : Bir saniye Rowan! Söyler misin Sammy senin annen baban yok mu?
SAM : Var Madam
GAY : Nerede onlar
SAM : Evdeler
JONNY : Evin nerde?
SAM : Küçük Glemham.
ROWAN : Küçük Glemham mı? Bende oraya yakın bir yerden geliyorum. Sen kimlerdensin.
SAM : Babamın adı Arabacı Sparrow’mu?
ROWAN : Josiah Sparrow, bize 10 km uzaklıkta olan?
SAM : Evet o madam.
JULIET : Ve o seni bacacıya sattı ?
JONNY : Seni sattı mı?
SOPHIE : Para için
GAY : Kendi oğlunu sattı mı ?
TWINS : Nasıl satar?
SAM : Oda istemedi. Ama
ROWAN : Fakir adam.
CHILDREN : Fakir Sammy.
SAM : Ama ben çalışmaya başladım. Ve gelecek doğum günümde dokuz yaşında olacağım.
CHILDREN : Sadece dokuz
(Çocuklar Sammy’in anlattıklarını duyunca mutsuz olurlar. Ona temiz kıyafetler verirler ve ona odayı toplayarak yardım ederler.)
(Miss Baggott beklenmedik gelişiyle çocuklar onu karışık dolabın içine atarlar.)
XI. & XII. PATOMİNE AND SCENA
Miss Baggott
(Sam’i oyuncak dolabının içine koyun ve kapısını kapatın. Gay ve Jonny banyo malzemelerini dışarıya taşıyın, Sophie havluyu al, Rowan and Juliet kalan toz parçalarını temizleyin. Tüm banyo malzemelerini kaldırın. Çocuklar odayı temiz ve düzenli hale getirin. Sonra da oyuncakları ve kitapları yerlerine götürün. Rowan son kez odaya bakar ve eline örgüsünü alarak sandalyeye oturur. Çocuklarda ateşle tablo arasındaki yere otururlar.)
(Onlar kızın etrafına toplanırlar.)
Miss BAGGOTT.............................................................................................
Koşun yardıma, koşun yardıma
Aniden fenalık geçirdi.
ROWAN....................................................................................................
Ah doğrultun onu
Eline su getirin.
Koşun yardıma
Koşun yardıma
Aniden fenalık geçirdi.
Su getirin.
Yatağına yatsın.
Yatağına yatsın
Hemen.
İyi ki tuttun onu.
Miss BAGGOTT......................................................................................
Yatağına yatsın.
Yatağına yatsın.
Yastık koyun birde
CHILDREN.............................................................................................
Vah vah ne oldu sana
Miss BAGGOTT......................................................................................
Koş koş düştü o.
CHILDREN..............................................................................................
Donmuş gibisin.
Sen sakın ölme.
Miss BAGGOTT......................................................................................
Koş koş düştü o.
(Diğer sabah, Rowan Juliet için elinde kahvaltı tepsisiyle içeri girer, Juliet’in üzerinde sıcak bir kıyafet vardır. Elindeki tepsiyi masaya koyar ve Sammy’i almak için dolaba gider.)
Dialogue
Rowan : Kahvaltı Sammy !
Juliet : Jambon ve yumurta
Rowan : Uzanabilir misin?.
Juliet : Ve ayağını tekmele !
Rowan : Yalnızca yirmi dakka önce buradaydı.
Arabacı kapıdadır !
(Rowan acele etmez. Sam ayaklarını uzatır.)
Juliet : Aç mısın Sammy?
Sammy : Oh evet, bayan!
Juliet : Yemeğini ye yola gideceksin, Sandığın kemerini sökeceğim.
(Sam masaya oturdu ve yemeye başladı. Juliet şarkı söylerken sandığın kemerini söker.)
XV. ARIA
Juliet
JULIET....................................................................................................
Biraz sonra sen gidiyorsun.
Ve güle güle deriz.
Ve uğurlayacağız seni.
Göreceksin güleceğiz.
Dün bulduğumuz yavruyu göndermek.
Artık hür olmuş insan gibi
Önce simsiyahtın kederli
Hem çirkin hem kavruk
Doğrusumu
Artık şimdi gümüş gibi parlaksın.
Neşe dolu sağlık dolu.
Yavrum bu gün
Serbestsin sen
Geçti korkunç günler
Şükür geçti.
Hediyemizi ne olur kabul et.
Sam artık hatırlarsın arkadaşlığımızı
(Sam’a parlak 3 kron verir.)
SAM : Hayır bayan! Bunu yapamayacağım, gerçekten bunu yapamam. Çok naziksiniz ama olmaz.
JULIET : Lütfen bunu al. Sammy !
SAM : Ama hayatımda daha önce hiç bu kadar para görmemiştim.
JULIET : Bunları alıp cebine koyduktan sonra sende zengin biri olacaksın.
SAM : Oh ! Fakat, Hanımefendi !
JULIET : Çabuk ol. Diğerleri buraya gelmeden.
(Bayan Rowan’ın arkasından, diğer çocuklar koşarak tek tek içeri girdiler.)
ROWAN&CHILDREN (Spoken): O yola çıktı. Tanrım ona yardım et yolda. Ve ona bu günler için teşekkür ederiz. Güle güle tatlı yavrum güle güle.
GAY, JULIET&SOPHIE : Çabuk pencereyi açın! Bakın! O sandıkta! Arabacı da arabaya bindi. Sonunda yerleşti! Sammy yerleşti.
GAY, JULIET&SOPHIE : Öbürleri de geliyor. Arabaya biniyor. Güle güle Jonny! Güle güle ikizler!
OTHERS : Güle güle gidin.
GAY, JULIET&SOPHIE : Güle güle Sam.
Güle güle Sam.
JULIET : Hepsi işte gidiyorlar. Kamçısını şaklattı. İşte gidiyorlar.
(Bütün oyuncular hemen sahneye döner. Sallanan at ve bir iki sandalye ile geri dönerler ve doğaçlama yaparlar. İkizler şemsiye çevirirler, Sam ata biner ve Tom kamçılar.)
ALL on STAGE.....................................................................................
Bakın ata şimdi dört nala kalktı.
Şrak diye kamçılar şaklıyor.
Bak çakıllar hışırdıyor.
Bak döndüler.
Tarafa bak kayboldular.
with AUDIENCE....................................................................................
Orada! Orada!
Koş bakalım.
Rahvan koş varsınlar eve
Varsınlar eve.
STAGE......................................................................................................
Artık çıktılar bak yol boyuna da
Bir bakınız bizim yarış atına
Sammy artık hürdür.
Yok artık kaçacak şey.
Yok özgürlükten güzel şey.
with AUDIENCE.....................................................................................
Deh! Deh! Deh!
Koş bakalım.
Koş rahvan koş hiç durmadan
Durmadan hiç.
STAGE.......................................................................................................
Biter burada işte.
Bu hikaye hep birlikte
Şarkıya katılın.
Deh! Deh!
Biraz çabuk kır at.
Kır at. Kır at.
Deh! Deh!
Dur bakalım geldik artık
Biz eve yollar bitti.
Biz geldik hoşçakalın
Çocuklar.
Çocuklar sahneye çıkıp misafirleri selamlarlar.
BRAVO
BRAVO
BRAVO
Meşkure Hanım (Sami’nin Teyzesi) yaşlı gözlerle izlediği müsamereyi büyük mutluluk içinde alkışlar.
Meşkure Hanım (Sami’nin Teyzesi): Hiç bitmesin
Hiç bitmesin
Semahat öğretmenim size şükran duygularımı özellikle ifade etmek istiyorum.
Bir insan kazandırdınız topluma
Hem de sanatçı ruhlu bir insan
Tekrar teşekkür ederim.
Semahat Öğretmen : Rica ederim ben var olan bir değeri ortaya çıkarttım. Aslında Sami bir değermiş.
Bundan sonraki hayatında da bahtı açık olsun.
KORO
(Öğretmenler)
Ruhumun derinliklerinde
Tanımadığım
Tanıyamadığım
Çocuklar görüyorum
Oktay, Mehmet, Sami, Leyla, Erhan, Haluk, Ahmet, Zehra, Kemal
Her birinin ardında
Bir dünya görüyorum
Çabuk, çabuk büyümek istiyorlar
Sanki.
KORO
(Çocuklar)
Öğretmenim
Hayatı öğrettiniz
Her zaman iyiyi
Doğruyu gösterdiniz
Hayat bu dediniz
Yolumuzu çizdiniz
Bize her zaman dik durmayı
Öğrettiniz
Hakkınız ödenmez
İşte dimdik ayaktayız
Her zaman okuldayız
Çiçekler getirdik size
Çiçekler getirdik size
Çiçekler getirdik size
Öğrenciler, veliler ve öğretmenler birbirlerini kutlamaktadırlar.
DIŞ SES......................................: Hamamizade İsmail Dede Efendi’den “Yine bir Gülnihal” şarkısı derinden gelmektedir.
İKİNCİ PERDE DÖRDÜNCÜ SAHNE SONU
SON