25 Mayıs 2010 Salı

Müzikte Romantizm

Avrupa’da 1790’dan yaklaşık 1850’ye kadar devam eden ve romantik dönem olarak adlandırılan bu büyük akım edebiyatta, müzikte ve felsefede köklü değişiklikler yaratmıştır. Tanımlamakta zorlanılan bu hareketin, genel anlamda özgür ruh halini geliştirdiğini söylemek mümkündür. Bu nedenle romantizm insan duygularının ve hayal gücünün hayata geçirilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.

İngiltere ve Almanya’da ortaya çıkan bu düşünce ve sanat akımı ‘’romana benzer’’ , ‘’ roman gibi ‘’ , ‘’romansı‘’ anlamlarına gelen romantik sözcüğü ile ifade edilmiştir. Romantik tavrı benimseyen sanatçılar da ‘’ romantik ‘’ olarak isimlendirilmiştir.

Müziğin öncelikle insanın duyum ve duygularına hitap etmesi ölçüsünde, aklın önceliğini tartışma konusu yapan romantizm ile müzik arasında doğal bir yakınlık ortaya çıkmıştır. Romantizm ile birlikte insanın iç dünyasını yansıtan yapıtlar, yoğun bir duygusal içerik kazanmıştır. Bu tür müzik ile büyük çaplı eserler bestelenmiştir. Orkestralar zenginleşmiş ve çeşitlendirmiştir. Ayrıca çalgıların tınısı ve rengi üzerinde titizlikle durulmuştur. Özellikle Almanya ve Avusturya’da benimsenen romantizmin başlıca örnekleri Beethoven’in büyük eserlerinde kendini göstermiştir.

19. yüzyıl ile birlikte besteciler eserlerini yazarken romantik romanlar ve dramalardan etkilenmeye başlamışlardır. Bu özellikle opera ve senfonik şiirlerle göze çarpmaktadır. Romantik dönemde de farklı yenilikler ortaya çıkmış ve müzik yeniden kendini keşfetmiştir. Uzun ve açıklayıcı melodiler ve armoni, çalgıların çeşitliliği, ritimlerdeki özgürlük esneklik en önemli değişimlerdi. Ancak müzikal formda çok fazla bir yenilenme söz konusu olmamıştır. Bu dönemde eser veren bestecilerin en önemli özellikleri; önceki dönem müziğine duydukları saygı ve geçmişten beri süre gelen katı müzik kurallarına sıkı sıkıya bağlılıklarıdır. Beethoven dünyanın ilk romantiği olarak kabul edilir ve hem klasik, hem romantik dönem bestecisidir. Beethoven’in klasik ve romantik akımları birbirine bağlayan müziğinin ardından, çağdaşları sayılan Weber, Brahams, Tchaikovksy, Bruckner, Schubert ve Rossini ilk katıksız romantikler kuşağı olarak bilinir ve romantik dönemi gerçek anlamı ile başlatan da onlar olmuşlardır. Bu bestecilerin 1830’lu yıllarlarda ölmesi ile 2. kuşak romantikler döneme ağırlıklarını koymuşlardır. 1803 – 1813 yılları arasında doğan Hector Berlioz, Frederic Chopin, Mikhail İvanovich Glinka, Franz Lizst, Felix Mendelssohn, Robert Schumann, Giuseppe Verdi ve Richard Wagner gibi besteciler ise 2. jenerasyon romantiklerdir. Oda müziği klasik dönemin ürünü ise, senfoni de romantik dönemim ürünüdür. Bu dönemde birbiri ardına olağanüstü senfoniler, liediler, koral müzikler, operalar, üvertürler, konçertolar yazılmış ve yorumlanmıştır. Özellikle Verdi’inin operaları bugün bile hayranlıkla dinlenmektedir. Dönemin sonlarına doğru atağa geçen bale türü ise, klasik müziğe dansın eşsiz güzelliğine getirmiştir.

Romantik dönemin en gözde enstrümanı piyano olmuştur. Çünkü, en küçük sesten, en büyük sese kadar bütün seslerin her tür duyarlılığı yansıtması nedeniyle, bestecilerin tüm fırtınalı, hırçın ve inişli çıkışlı duygularını en güzel anlatan enstrüman piyano olmuştur.