9 Ağustos 2010 Pazartesi

Vefasızlık Üzerine Düşünceler

Toplumsal hayatımızda eksikliğini hissettiğim bazı kavramları dostlarımla paylaşmanın isabetli olacağını düşündüm. Nitekim bu yazımdan önce sevgi kavramını irdelemeye çalıştım. Aldığım müspet tepkiler beni bir başka önemsediğim kavram olan “Vefasızlık” kavramına yöneltti.

Bir taraftan refah toplumunun yarattığı insan tipi, diğer taraftan yoksulluğun şekillendirdiği sosyal düzen veya düzensizlik, insanı kendisinden, doğadan ve en önemlisi diğer insanlardan uzaklaştırdı. Kuşkusuz bu çarpık yapı insanları bencilleştirdi ve nihayet “ferdiyetçilik olgusu” kişiyi toplumdan soyutladı.

Çoğu zaman insanlar hayatın acımasızlığı içinde kalabalıkta dahi yalnız yaşamaya başladılar. Bu ortam içinde çözümlememiz gereken en önemli sorunlardan biri; insanların sevgiye karşı sevgi, güvene karşılık güven ile karşılık vermesi olmalıdır.

Birçok tarifi olan vefasızlığı ben kendi anlayışıma göre şöyle tanımlayabilirim. “Gösterilen sevgiye, güvene, umuda, sadakate, dostluğa ve söze karşılık bulamamaktır.” Vefa ve dostluk ikiz kardeş gibidir. Dostluğun asaletine, sevgi dolu hayallere ihanet etmektir vefasızlık…

Kültürümüzde menfi düşünme ve davranma önemli bir yer tutmakla birlikte, manevi ve entelektüel gözlemler ortaya koymuşturki, müspet düşünen uyumlu insanlar, hayatı algılama ve kavrama biçimleri ve davranışlar sonucu başarılı ve mutlu olmuşlardır.

Bütün bu olumsuz sosyal yapıya rağmen yeni bir sevgi ahlakını şekillendirmek mecburiyetinde olduğumuzu düşünüyorum. Sevgi ahlakını oluştururken otoriter bir temele dayandırmadan itaatin erdem, itaatsizliği günah veya saygısızlık olarak gören zihinsel bir yapı oluşturmamalıyız. Ahlak anlayışını otokontrole dayanan bir zeminde geliştirmeliyiz. Çünkü itaat kültürü, beraberinde suçluluk duygusuna ve zaman içinde isyankârlığa yöneltiyor insanları. Kuşkusuz bu durum saygısız mutsuz ve çalışmamızın esas konusunu teşkil eden “Vefasızlık” duygularını geliştirmektedir.

Daha önce sevgi kavramını açıklarken Fromm’un sevgiyi dört ana başlık altında incelediğini ifade etmiştim. Hatırlanacağı gibi bu dört husus;
Emek, sorumluluk, saygı ve bilgidir.
Esasen vefasızlığın bilimsel açıklamasında da yine bu dört unsur ile ilişkilendirilmesinin yerinde olacağını düşünüyorum. Çünkü vefa da emek, sorumluluk, saygı ve bilgi ister eğer bu dört husus yoksa vefasızlık var demektir.

Bu kısa açıklamadan sonra; ciddi bir problem olduğuna inandığım “Vefasızlık” kavramına bilimsel bir zeminde cevap aramaya çalışılacaktır.

Söz konusu sorun; psikanaliz veya derinlikler psikolojisinin kurucusu Sigmund Freud’un insan duygularını özellikle nefret, sevgi, itaat, vefasızlık, saldırganlık, kıskançlık gibi akla uygun olmayan irrasyonel duyguların sebeplerini anlamak ve onları bilimsel olarak ele almak için geliştirdiği kavramların ışığında çözümlenmeye çalışılacaktır.

Esasen, Freud’un ilgilendiği bu konular Shakespear, Balzac, Dostoyevski gibi yazarların eserlerinde ele alınmıştır. Burada açıklamaya çalıştığım husus daha önce de ifade edildiği gibi vefasızlık kavramının arkasındaki sebeplere bilimsel bir cevap aramaktır.

Freud’un öğretisindeki temel kavramlardan biri Bastırma’dır. Genelde farkına varmadığımız bazı olaylar bizim harekete geçmemizde etkili olurlar. Burada vefasızlığında zaman içinde bastırılmış duyguların bir sonucu olarak ortaya çıkabileceğini ifade edebiliriz. Freud’un konuya ilişkin ikinci kuramı Direnme (yada karşı koyma)dır. İnsan davranışlarının arkasındaki gerçek sebeplerin farkına vardırılması ve insanların buna karşı direnme ile karşılık vermesi halidir. O kadarki insanlar bu konuda bilgi sahibi olmak istemezler. Bastırılmış bir duygudan haberdar edilen insanlar bundan memnun olmazlar ve buna direnç gösterirler. Vefasızlık gösteren bir insana davranışlarının geri planındaki gerçekler anlatılsa dahi, çoğu zaman o kişi bu konu ile ilgilenmez.

Freud’un üçüncü temel kuramı ise hislerin psikolojik olarak bir başkasına yönelmesi anlamına gelen Aktarma, ya da Yansıma kavramıdır. Bu kavram; dünyayı kendi arzu ve korkularımızın gözlüğünden görmemizi sağlar. Neticede de gerçek ile hayali karıştırmamıza yol açar bu açıdan bakınca başka insanların gerçek halleri ile değil olmalarını istediklerimiz biçimde görürüz. Yani hayal gerçeğin yerini alır. Böylece diğer insanları oldukları gibi değil de bize göründükleri gibi algılarız. Onlara karşılık verdiğimizde de gerçek insanları değil hayalimizde ürettiklerimize karşı bir tepki göstermiş oluruz.

Aktarma ve yansıma kavramına özellikle herkes kendi yaşamından çok çarpıcı örnekler bulabilir. Konumuz olan vefasızlığın belki de en somut örneklerini bu kavram ile izah etmek mümkündür. Hayatımızda yüzlerce kere yaşadığımız vefasızlık olayının hayal ile gerçek zeminde nasıl şekillendiğine çoğu zaman kendi yaşamımızda şahit olmuşuzdur.

İncelemelerim sırasında mutsuzluk ile vefasızlık arasında ciddi bir ilişki olduğunu gözlemledim. Mutsuz insanlar genellikle sevgisiz ve vefasız oluyorlar.

Konuya ilişkin entelektüel yaklaşımdan sonra insanları vefasızlığa yönelten sebepleri özetlemeye çalışacağım:
  • Kurban psikolojisinden kurtulmadan adaletsizliğe uğramışlık duygusunun abartılması.
  • Üstünlük kompleksi, diğer bir ifade ile kendini fazla büyük görme anlayışıdır. Bilindiği gibi Adler tarafından ortaya atılan bireysel psikolojinin temel ilişkilerinden biri olan üstünlük kompleksi, kişinin doğuştan var olan aşağılık kompleksine dayanarak kendini diğer insanlardan daha üstün görme, yücelme karmaşası olarak izah edebilir. Bu tarz kişilerde daima üstün duruma geçme, sahip olma, kendini kahraman gibi görme davranışları gözlenebilir. Bu kompleks içindeki insanlar beklediklerini bulamayınca vefasızlaşabiliyorlar. Dışarından gelen övgüleri gereğinden fazla abartan insanlar kendi gerçekleri ile ilişkilerini kopartabiliyorlar, dolayısıyla gerçek olmadığı halde kendini üstün görmeye başlıyorlar. Kuşkusuz bu davranışın aksi yine Adler tarafından ortaya atılan, kişinin bazı yönleri ile kendini diğerlerinden aşağı durumda hissetmesi olayıdır. Bu komplekse sahip kişiler genellikle kendini ispat etme çabası içindedir. Özellikle özgüven eksikliği, saplantı bozukluğu, kültürel yozlaşma aşağılık komplekslerinin sebepleri arasında sayılabilir. Kuşkusuz bu davranış bozukluğu bastırılmış duygulardan kurtulunca vefasızlık olarak kendini göstermektedir.
  • Başkalarının, hakkında ne düşündüğünü fazla önemsememe, bazen insanların toplumun veya diğer insanların duygusal, sosyal veya fiziksel yaşamlarına ilgi duymadıkları, kayıtsız kaldıkları görülmüştür. Bu davranış biçiminin de vefasızlık ile sonuçlandığını gözlemlemişimdir.
  • Geçmiş yıllarında suçluluk ve buna bağlı utanma duygusunun etkisi altında bulunan kişiler üzerinden bu baskının kalkmasının vefasızlık davranışları ile sonuçlandığını az da olsa müşahede etmişimdir.
  • Kıskançlığın vefasızlık olgusunda özel bir anlamı olduğunu gözlemledim. Başkasının sahip olduğuna kendisinin de sahip olma gerekliliğini hissettiren bir duygu, karmaşık ve olumsuz bir ruh halidir. Oysa ki kıskançlık yerine hayranlık duyguları geliştirilirse kanaatimce kişi özgürleşir ve mutlu bir insan olabilir. Bunun için insanların kendini bir başkası ile kıyaslamaması gerekmektedir. Bu konuyu Nietzsche’nin anlamlı bir sözü ile kapatalım. “Öfke ve kıskançlık duygularından arınmış olacak kadar yüce değilseniz. Bari bu duyguları inkar etmeyecek kadar yüce olun.”
  • Hayal kırıklığının bir insanın beklentilerinin boşa çıkması halinde ortaya çıkan bir duygu olduğunu çoğu zaman gözlemledim. Aslında hayal kırıklığı, bazen pişmanlık duygusu ile karıştırılmaktadır. Kuşkusuz arasındaki fark hayal kırıklığının kişinin kendi davranışlarından ziyade kendi kontrolü dışında gelişen bir sonuçla ilgili olmasıdır ki, çoğu zaman kendi kontrolünün dışında gelişen olaylardan sorumlu tuttuğu kişi ve kurumlara karşı vefasızlık içinde olduğunu gözlemlemişimdir.
  • Yukarıda ifade etmeye çalıştığım davranış biçimlerine önyargı, düşmanlık, gücenme gibi daha birçok hususu eklemek mümkündür. Örneğin gücenme; bir insanın karşısındaki kişinin ona yaptığı veya yaptıkları yüzünden ona karşı içinde bir kırgınlık oluşması ve bununla birlikte içinde oluşan üzüntü ve kırgınlıkla karışan bir duygudur. Kabul edileceği gibi bu çarpık ruh halinin sonucu çoğu zaman vefasızlık ile sonuçlanmaktadır.
Vefasızlık ile ilgili görüşlerimi ifade ettikten sonra insanlara ruhsal anlamda huzur vereceğini en azından düşündüreceğine inandığım birkaç hususa temas etmek istiyorum.
  • Aradığını bilmeyenlerin bulduğunu da anlamadığını izledim.
  • İnsanlar sahip olduklarını küçümsüyorsa sahip olamadıklarını önemsiyorlar.
  • Kendini eleştirebilen insanların doğruyu ve güzeli bulabildiklerini gözlemledim.
Bu konu ile ilgili görüşlerimi tamamlamadan önce, sağlıklı bir düşüncenin önemine işaret etmek istiyorum. Çünkü düşünce insan yaşantısının bütününü etkileyen çok özel ve önemli bir kavramdır. Bir filozofun da belirttiği gibi, düşünceler söze, sözler davranışlara, davranışlar alışkanlıklara, alışkanlıklar karaktere yönelir, karakter ise kaderi oluşturur. Kader de insanın yaşantısını belirler.

Aytaç YALMAN