14 Nisan 2010 Çarşamba

Chopin Yılının Düşündürdükleri

Polonyalı besteci Fryderyk Chopin'in 200'üncü doğum yılı kutlamaları başlıyor. Yıl boyunca özel festivaller, sergiler, sempozyumlar düzenlenecek. Tutkulu eserleriyle klasik müzikte romantik çağa damgasını vuran bestecinin acıklı yaşam öyküsü, umutsuz aşkları, yaşadığı kentlerde bıraktığı izler bir kez daha hatırlanacak.

Fryderyk Chopin, Fransız göçmeni bir baba ve Polonyalı bir annenin oğlu olarak Varşova yakınlarındaki bir kasabada dünyaya gelmiştir. Ailesinin dört çocuğundan ikincisi ve tek erkek çocuğudur. Chopin henüz 17 yaşındayken, doğduğu ülke Polonya'yı terk ederek Fransa'ya gitmiştir.

Bilindiği gibi Chopin; toplumları 200 yıldır aynı tazelikte etkileyen müziği ile piyanonun romantizmindeki en mümtaz temsilcisi olmuştur.

Chopin 39 yıllık, kısacık ömrüne sığdırdığı, her biri kendine özgü güzellikte, ülkesi Polonya'nın havasını bütün içtenliği ile yansıtan, ülkesine duyduğu derin sevgiyi, özlemi dile getiren, büyük çoğunluğu piyano için yazılmış, pırıl pırıl eserler Mazurkalar, noktürnler, sonatlar, etütler, valsler, scherzolar, baladlar, polonezler, prelüdler ile piyanonun ozanı olmayı gerçekten hak etmiştir. O, özgürlük uğruna savaş veren, ezilen bir ulusun duygularını anlatan bir bestecidir. O, bestelerinde insanlık değerlerini ve özlemi seslerle ifade etmiştir. Chopin dendiğinde, güzel ezgiler, hüzünlü atmosfer, aşırı hassaslık, mutsuz bir yaşamın ardından genç yaşta göçüp gitmiş bir dehayı düşünürüz.

Müzik tarihçisi Amerikalı yazar Sidney Finkelstein, Chopin hakkında şunları söylüyor: “Müziğinin kaynaklarından yararlanışı, onun vatanseverliğini açıkca haykırışına ve ulusal özgürlük çağrısına bağlıdır. Pek çok yapıtında var olan keder duygusu bile, salt kişisel bir keder değil, bir ulusun çektiği acının bilincidir. Chopin ile müzik, ilk kez özgürlüğü uğrunda savaş veren, ezilen bir ulusun anlatımı haline gelir.”

Nisan-Mayıs aylarında gerçekleştirilecek, 2010 “Chopin Piyano Haftaları” Polonyalı bestecinin en sevilen eserlerinden oluşuyor. Baladlar, noktürnler, sonatlar, etüdler, skerzolar, prelüdler, valsler, impromtüler, polonezler, mazurkalar ve piyano konçertoları dört hafta boyunca İstanbul Klasik Müzik dinleyicileri ile buluşacak.

Chopin 22 Şubat ya da 1 Mart 1810'da Varşova yakınlarındaki Zelazowa Wola köyünde doğdu. Babası buradaki bir malikanede özel öğretmendi. 9 yaşında ilk konserini verdi.

Chopin hayatının son 17 yılını geçirdiği Paris'te Dumas, Balzac, Heine gibi yazarlar, Liszt, Berlioz, Mendelssohn gibi besteciler, Delacroix gibi ressamlarla tanıştı. Chopin bir çok yönleri ile bir dünya sanatçısıdır. Polonya'yı anavatan kabul eden Chopin Paris'te ısrarla Polonya aksanıyla konuşan bir göçmen olmayı tercih etmiştir.

Chopin, soylu bir aileden gelmemekle birlikte, aristokrat kişilikliydi. Babasını Polonyalı bir asilzade evlat edinmiş, aristokrat gibi yetiştirmişti. Annesi ise tüm servetini kaybetmiş bir aristokrat aileden geliyordu. Chopin bu kültürle büyümüştü.

Chopin, ilk gördüğünde erkek kıyafetleri giyip sürekli puro içen ve kendine erkek takma ismini alan feminist, yazar, Anadolu kahramanı Köroğlu'nun tutkunu edebiyatçı, 1848 devrimlerini destekleyen bir sosyalist, barones George Sand'tan hoşlanmadı. Ailesine gönderdiği mektupta “Onda beni iten bir şey var” diye yazdı. Zaten o dönemde Chopin'de aşk acısı çekiyordu. Polonya'nın varlıklı ailelerinden Wodzinski'lerin kızı, eski öğrencisi Maria'ya aşıktı. Ancak kısa bir süre içinde Chopin için Maria defteri kırgın bir şekilde kapandı.

Diğer yandan George Sand ile başlayan beraberliğinden sonra George Sand, Chopin'i bir gölge gibi takip etti. Konserlerinde “Size tapıyorum.” diye notlar gönderdi, sürekli evine davet etti.

George Sand, Chopin'le bir anne titizliğiyle ilgilendi hep. Zaten ona “Küçüğüm” diye hitap ediyordu. Aralarında altı yaş vardı.

Chopin, sevgilisi George Sand'ın isteği üzerine 1838 kışını geçirmek üzere İspanya'nın Mayorka Adasına gitmişti. Paris'teki dostuna yazdığı mektupta “Palmiye, sedir, zeytin, portakal, limon, narlar arasındayım. Seralarda görebildiğimiz ağaçlar çevremde. Deniz lacivert, dağlar zümrüt yeşili, hava cennetteki gibi ılık. Asmalı balkonlarda, Araplardan kalma kalede geceleri gitar sesleri, şarkılar yankılanıyor. Harika bir yaşam, çiçek açıyor gibiyim.” diyordu. Beş ay kaldığı, ölümsüz eserlerinden Prelüdler'i bestelediği adadaki yaşamı daha sonra trajik bir hal alacaktı.

Sekiz ay sonra George Sand'ın Paris yakınlarında Nohant'daki evinde yaşamaya başladılar. Chopin bu huzurlu ortamda verimli bir çalışma yaptı. Günümüzde en tanınan ve konser salonları dışında en sık seslendirilen eserlerini besteledi. Cenaze Marşıda bu dönemde bestelenmiştir.

Chopin devrimler çağının insanıydı. Özgürlüğe aşıktı. Babasının yolundan yürümek Polonya'yı özgürleştirmek istiyordu. Diğer yandan müzik konusunda olağanüstü yetenekliydi. Dokuz yaşında piyanoda ilk bestesini yapmıştı. Deha olarak görülüyordu. Polonya'nın iftiharıydı, dünyanın gelmiş geçmiş en önemli piyano müziği bestecilerinden biri olacağına inanılıyordu. Buna en çok inananların başında da Chopin'in babası, Fransızca öğretmeni Mikolaj geliyordu. Ancak Chopin'i ilk “keşfeden” ona piyano çalmayı öğreten annesiydi.

İlk öğretmeni Wojciech Zywny idi. Öğretmeninden Bach ve Mozart'ın yapıtlarını sevmeyi öğrenen Chopin, özellikle Bach'a tüm yaşamı boyunca büyük bir hayranlık duyacak, yaşamının son yıllarında bestecinin Prelüd ve Füglerini ezbere çaldığını gören bir öğencisi, bu denli zor yapıtları nasıl aklında tuttuğunu sorduğunda şu yanıtı verecekti. “Böylesi bir insan tüm yaşamı boyunca unutulamaz.”

Chopin her türlü gösterişten uzak bir bestecidir. Ancak, onun her notasında heyecan ve duygu vardır. Kuşkusuz bu Chopin'in aşırı duygusal bir insan olmasından kaynaklanmıştır.

Kanaatimce Chopin bestelerini sanki hep doğaçlama yapar gibi bestelemiştir. Bu yönü ile, piyanoyu yepyeni tınılarla adeta yeni baştan yaratmıştır.

Daha öncede ifade edildiği gibi, Chopin'in beğendiği iki büyük besteci vardı: Bach ve Mozart. Kendi geliştirdiği piyano dilinin altında, bu iki büyük bestecinin etkilerinin bulunduğu iddia edilir.

Müzik otorotilerine göre Chopin, çalma tekniğini, elin anatomik yapısına göre çok uygun biçimde düşünmüştü. Bu, ondan sonra gelecek piyanistler için büyük bir devrimdi. Geleneksel parmak tekniğini reddetmiş, elin anatomik yapısının çalma tekniği ile zorlanmasını kabul etmemiş ve buna uygun eserler yazılması gerektiğini söylemişti.

Piyanonun ozanı Chopin'in eserleri çok farklı gruplarda toplanabilir. Klasik tarzda olanlar, rondolar, çeşitlemeler konçertolar ve sonatların yanısıra serbest tarzda olan scherzo, impomptu ve mazurkalardır.

Chopin'in altı konçertosu, yüzdoksandört piyano eseri, farklı enstrümanlar için yazılmış beş yapıtı, ayrıca ondört şarkısı bulunmaktadır.

Gerek müzik üslubu, gerekse piyanonun kullanımı bakımından yaşadığı dönemde ve kendinden sonra gelecek birçok besteciye ilham kaynağı olan Chopin'in vazgeçilmez eserleri müzik dünyasına büyük bir armağan olmuştur.

Chopin'in müziğinde Polonya halk şarkılarının etkisinin yanısıra Bach ve Mozart sevgisi ile Alman müziği etkisi ve ayrıca İtalyan operasının etkisi vardır. Chopin, Polonya halk şarkılarından polonez ve mazurkalarındaki ritimsel ve ezgisel özellikleri eserlerine taşımıştır. Chopin, ayrıca Mozart'tan öğrendiği “şarkısal” yazımı da daima değerlendirmiştir. Ayrıca baladlarında ve noktürnlerinde, İtalyan etkisi, aynı şekilde Barcarolle'de Rossini etkisi bazı piyano sonatlarında Bellini etkisi söz konusudur.

Chopin'in tüm dünyanın ortak dili olan müzikte insani duyguların tamamını seslerle ifade edebilme başarısını gösterdiğine inanıyorum. Ben onun müziğini yoğun duygular ile dinlerim. Aslında hangi millet ve kültürden olursa olsun Chopin'in müziğinin doğrudan dinleyenin kalbine girdiğini düşünüyorum.

Prelüdler, bir anlamda Chopin'in en ilginç eserleridir. “Prelüd”ün geniş ve çok boyutlu bir tanımı yapılabilirse de, bu yazı bağlamında onun sadece “giriş müziği” anlamı ifade ettiğini söylemek mümkündür. (20 polonez bestelemiştir.)

Prelüdler'in Chopin'in çok yatkın olduğu doğaçlama tarzını çağrıştırdığını düşünüyorum. Chopin'in prelüdlerindeki zerafet ve duygusallık insanın iç dünyasına hitap eder. Dinleyiciyi daima kavrar. Prelüdler'in bestelenişi, bestecinin George Sand ile yaşadıkları aşkın başlarına, son rötuşlarının yapılması ise Mayorka'da birlikte yaşadıkları döneme denk geldiği için, bu küçük eserler, bestecinin hayatının mutlu ve hareketli bir kesitine aittir. J.S.Bach'a hayranlığı iyi bilinen Chopin'in Prelüdler'i yazdığı sırada ilhamını Bach'ın Prelüd ve Füg'leri başta olmak üzere diğer bazı prelüdleri ve süitlerinden etkilendiği müzikologlar tarafından iddia edilir.

Mazurkalar: Adını Varşova yakınlarındaki Mazovia eyaletinin yerlileri olan Mazurlardan alır. Elli mazurka besteleyen ritmik ve melodik özellikleri itibariyle çok sevilen bir danstır. Bestelediği elli mazurka ile Chopin Polonya'ya daha güçlü bir şekilde bağlanmıştır. Bu nedenle Polonyalı kimliği bütün eserlerine yansır.

Noktürn: Gece müziği olarak isimlendirilen bu tür yine Chopin tarafından tüm dünyaya kazandırılmıştır. Yazdığı yirmibir noktürnündeki duygusal ezgiler çok sevilmiştir.

Sonatlar: Bestecinin çoğu sonatlarında yoğun bir romantizm ve dramatik hava, huzursuz ruh halini yansıtır. Özellikle George Sand'ın Nohant'ta ki yazlığında yazdığı sonat 1844 yılında yazdığı tek eserdir ve sonatlar içinde en çok dikkat çekendir.

Barkarol: Denizci şarkısı olarak bilinir. Kökeni Venedik gondolcularına uzanır. Aşk düetlerini anlatır. 1846 yazında bestelediği solo piyano eseri müzik stili ve duygusal yönüyle fevkalade romantiktir, hafif bir hüzünü yansıtır. Bu yönüyle bir baş yapıttır.

Büyük fantezi: George Sand ile Chopin arasında fırtınalı ilişkiyi dile getirir. Polonez-Fantezi de çok özgün bir form sunar. Bu nedenle Polonez-Fantezi Chopin'in anlaşılması zor, en ilginç yapıtlarından biridir.

Bilindiği gibi, 1789 Fransız Devrimi, Avrupa'nın sadece siyasi-ticari değil, toplumsal hayatını da değiştirmiştir. Aristokrasinin yerini alan burjuvalar, kendi müziklerini yaratmıştır. Ünlü sosyolog Max Weber'e göre “piyano burjuvazinin çalgısı” haline gelmiştir.

O dönemde piyanoyla halk konserleri veriliyordu. Genç Chopin sadece siyasi olarak devrimci değil; müziğinde de devrimciydi. Yapıtlarında Polonya'nın yerel motiflerine yer veriyordu. Aristokrat kültüre karşı kendi ülkesi Polonya'nın mazurkalarını, polonezlerini yaratıcı biçimde kullanıyordu.

Chopin, hayatı boyunca ülkesinin ulusal kurtuluş savaşını destekledi. Bu nedenle Rus makamlarınca kendisine sunulan uzlaşma önerilerini reddetti. Mülteci olarak yaşamını sürdürdü. Ailesine, doğup büyüdüğü vatanına hep büyük özlem duydu. Ama yine de boyun eğmedi. Boynu bükük Polonya'nın mazurkalarını polonezlerini, baladlarını dünyaya tanıttı, sevdirdi. Ülkesinin yerelliğini evrenselliğe taşıdı.

Son derece büyük bir melodi zenginliği ritmik zerafet ve müzik duyarlılığına sahip Chopin'in ömrü boyunca kırılgan ve zayıf olan bedeni Paris'te vatan özlemi ve tüberküloza yenik düşmüştür. Cenazesi 1849'da Paris'te yaklaşık 3000 kişinin katıldığı büyük bir törenle kendi arzusuna uygun olarak Mozart'ın Requiem'i eşliğinde ebedi yolculuğa uğurlanmıştır.

Paris'te ölen ve gömülen Chopin'in kalbi Kutsal Haç Kilisesine birkaç dakikalık yürüyüş mesafesindeki sütunun altına gömülmüş olup, önünde durduğunuzda şu yazı dikkatinizi çeker: “Hazineniz neredeyse yüreğiniz de orada olacaktır.”

Aytaç YALMAN