22 Şubat 2011 Salı

FRANZ LİSZT

Composer and pianist Franz Liszt. Photo taken ...              WikipediaTarihte kırılma noktalarını yaratmış bestecilerin özellikle belli alanlarda öne çıktığı görülmektedir. Kimi opera kimi senfoni formunda devrim yaratmış bestecilerdir. Fakat asıl etkili olanlar yaratıcılıkla olduğu kadar entelektüel kişilikleri ile de tarihin çizgisine ivme kazandıranlardır. Franz Liszt (1811- 1886) besteciliği, yaratıcılığı ve entelektüel kişiliği birbiriyle örtüşen sayılı besteciler arasındadır. Bu özelliği, Liszt’in 19. yüzyıl Romantizmini derinden etkilemiş bir besteci olarak tarihe geçmesine neden olmuştur. Franz Liszt 19. yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran virtüoz besteciler grubunun bir üyesi olarak kabul edilebilir. Yakın dostu Frédéric Chopin ve kendilerinden bir kuşak kadar önce doğmuş olan Nicolo Paganini 1800’lü yılların ilk yarısında ürettikleri eserlerle çalgılarının tekniklerini dönemin ötesine taşımış, modern icra tekniklerinin temellerini atmış bestecilerdir.



Romantik dönemin babası, 19 YY. romantizm simgesi ve virtiöz piyanisttir. O gerçek anlamda bir Avrupalı idi. Paris, Weimar, Roma, Budapeşte veya Bayreuth olsun yaşadığı her yer onun vatanı olmuştur.


O zihin dünyasında fazileti ve insanlığı, hiçbir menfaat düşüncesi olmaksızın gerçek sanatkarlık anlayışını birleştirmiştir. Bu neden ile dönemi gerçek anlamda temsil etmiştir. Yetiştiği salonların ihtişamını halkın yaşadığı konser salonlarına götürmesini bilmiştir.


Wagner’in yakın dostu olan sanatçı henüz tanınmayan genç sanatkârlara da yol açmıştır. Liszt aynı zamanda başarılı bir teşkilatçı ve müspet manada siyasi ve sosyal bir lider özelliği taşırdı. Onun sayesinde, sanatkârın toplumdaki yeri ve değeri sağlanmış, kuvvetlenmiştir. Liszt tarafından kurulan ALMAN GENEL MÜZİK DERNEĞİ’nin programında sosyal esasların yanında ahlak kuralı olarak yeni müziğe (gelişmiş fikirlere göre yazılan eserler) yardım ödevi de ön plana atılmıştı. Devrin edebiyat ve resim alanındaki cereyanlarından etkilenmiştir. Fransız romantik bestecisi Berlioz’un, Beethoven’in senfoni fikrini değiştirerek çıkardığı tasviri program müziği fikri ŞİİR TARZINDA YAZILAN senfoniyi ortaya çıkarmıştır. Müziğin ve müzisyenin sosyal durumu uğrundaki faaliyetleri, onun büyük virtüözlüğü, öğretmenliği ve insanlığı da adının müzik tarihine geçmesini sağlamıştı. Durup dinlenmeyen bir yolcu ve sanatının yorulmaz bir elçisi olan Liszt ender görülen bir tarzda asrının adamıydı. Teşvik edici fikir ve hareketleriyle müziğe sanıldığından daha çok hizmetlerde bulunmuştur.


Doğru kararı verebilmek için, her iki düşüncede de doğruluk payı olduğunu kabul etmek gerekir. Liszt, Romantik Dönem’in en önemli ismidir. Müziğini orijinal bulan, ya da bulmayan tüm dinleyiciler, onun, sıradışı kişiliğini ve müzisyenliğini daima takdir etmişlerdir. Yedi yüzden fazla eser yazmıştır. Eserleri ile Franz Liszt, 19. yy. sonrasını ve 20. yy.ı derinden etkileyebilmiş bir bestecidir.


Liszt’in özel yaşamı, müzikal yaşamını da etkilemiştir. Gençliğinde (1838’e kadar), bir piyano sihirbazıydı; toplumun geleneklerine, Kontes Marie d’Agoult ile olan ilişkisi ve ondan olan üç gayrımeşru çocuğuyla meydan okumuştu. Bu yıllarda hakim olan eserleri, daha virtüozce karakterdeydi: Transcendental Etudes’ün birinci versiyonu, Paganini Etüdleri, ve pek çok fantezi ve transkripsiyon bu döneme aittir.


FRANZ LİSZT’İN HAYATI


Franz Liszt, (d. 22 Ekim 1811, Macaristan - ö. 31 Temmuz 1886, Almanya) 19. yüzyılın en önemli piyanistlerinden birisi, senfonik şiir tarzının yaratıcısı olan bestecidir


22 Ekim 1811'de Macaristan'ın Doborján (Raiding) kentinde doğan küçük Putzi (Franz Liszt), ilk piyano derslerini onun müzik dehasını keşfeden babasından aldı. Macar soyluları 6 yıl boyunca bu çocuk dahiye maddi destek sağlamayı kabul edince küçük yaşta babası ile Viyana’ya giderek Antonio Salieri’den ve Ludwig van Beethoven’in öğrencilerinden Karl Czerny’den dersler aldı. Sekiz yaşında beste yaptı, onbir yaşında konserler verdi. 12 yaşına geldiğinde dinleyicilerin, diğer müzisyenlerin ve kralların takdirini toplayan bir konser piyanisti olmuştu. Konservatura girmek için geldiği Paris’te, yabancı olduğu gerekçesiyle okula alınmadıysa da özel ders alarak teori ve beste çalıştı; ilk ve tek operası Don Sache’yi ve çeşitli piyano eserlerini besteledi. 1834’de babasını kaybettikten sonra henüz 15 yaşında iken piyano dersleri vererek annesinin geçimini sağlamaya çalışan Liszt, müziğe ilgisini kaybetmeye ve bu mesleğin anlamını sorgulamaya başladı. Kendisini edebiyat ve dini konulara kaptıran Liszt’in bu ilgilerinin etkisi hayatına ve eserlerine yansıdı. 1830 Devrimi ile yeniden sanata ve hayata dönmeye karar verdi. Asla bitiremeyeceği Devrim Senfonisi’ni yazmaya başladı. Besteciliğinin öne çıktığı bu dönemde Alphonse de Lamartine’in şiirlerini solo piyano için besteledi. Hector Berlioz ile tanıştı. 1832’de kemancı Niccolo Paganini’yi dinlemesi, yeniden virtüözlüğe ilgi duymasına neden oldu.; Pagani’nin La Campanella’sı üzerine bir fantezi yazdı. 1833’de Berlioz’un Fantastik senfonisini piyanoya uyarlamayı başardı. Paris günlerinde o sıralar Polonya'dan gelmiş olan Chopin'in yeteneğini duyup onu kendine rakip olarak düşündüyse de sonraları çok iyi arkadaş oldular.


Fırtınalı bir ilişki yaşadığı Agoult Kontesi Marie ile 1834’de tanıştı. Kocasını terk eden kontes ile İsviçre ve İtalya’da yaşadılar, 3 çocukları oldu.Daha sonraları çok yakın arkadaşlık kurduğuı ünlü opera yazarı Wagner'le arkadaşlık kurdu.3 çocuğundan biri olan Cosima evli olmasına rağmen babası yaşındaki ve babasının çok iyi bir arkadaşı olan Wagner'le yasak aşk yaşaması iki arkadaşın arasını açtı. Her şeye rağmen piyano konçertolarında Wagner etkisi zaman zaman ortaya çıkar. 1835’deki İsviçre seyahati sırasında piyanist Sigismond Thalberg’in Paris’teki başarılarını duyunca Piyanonun Kralıününü pekiştirmek için bir piyano düellosu yapmak üzere Paris’e gitti. Daha sonra piyano resitali kavramını geliştiren Liszt, büyük bir konser turuna çıktı, hayır dernekleri yararına konserler verdi, her yerde ilgiyle karşılandı. Konserleri sayesinde küçük yaşta kaybettiği ülkesin Macaristan’daki sel felaketinde hayatını kaybedenlere bağışlamak üzere büyük bir gelir elde etti ve Bonn’da yapılması planlanan Beethoven anıtının maliyetini üstlendi. 1840-1847 arasında çıktığı turnede İrlanda’dan Türkiye’e, Portekiz’den Rusya’ya kadar pek çok yeri dolaştı. 18 Haziran 1847'de Padişah Abdülmecit'e Dolmabahçe Sarayı'nda bir konser verdi.


1844’te ününün doruğunda iken manik-depresif eşi Marie d'Agoult ile evliliğini bitirdi; Kiev’de tanıştığı çarın yardımcısının karısı Prenses Carolyne Sayn-Wittgenstein ile birlikte oldu ve sahne konserlerine son verdi.


Liszt, konser piyanisti kariyerine son verdikten sonra, 1848’de Weimar’da orkestra şefliğine başladı ve kenti, Avrupa kültürünün buluşma merkezi haline getirdi. Bu görevi sayesinde Verdi, Wagner ve Berlioz’un yeni operalarını yönetti. Aynı dönemde en önemli eserlerini besteledi, genç piyanistlere ders vererek Altenberg Kartalları diye anılan yeni bir piyanist kuşağı yetiştirdi. 1858’de, muhafazakarların kendisinin ve öğrencilerinin yapıtlarına yoğun eleştirileri üzerine görevinden ayrıldı.


Senfonik şiirin babası olan Liszt Sol minör, Mi majör, La majör tonundaki eserlerinde huzur, telaş, sevinç ve korku vardır. 1861-1869 yılları arasında daha çok Roma’da yaşadı ve ve dini kitaplar yazdı, rahiplik dersleri aldı ve onur rahibi oldu. 1870’den sonra ise Roma, Weimar ve Budapeşte arasında seyahat ederek ömrünün sonuna kadar öğretmenlik ve piyanistliği sürdürdü. Budapeşte Müzik Okulu’nu kurarak ilk başkanı oldu. 31 Temmuz1886’da, bir festival nedeniyle bulunduğu Bayreuth'ta zatüreye yakalanarak hayatını kaybetti.


Elleri normal bir insan elinden büyük olduğu ve hatta parmaklarının arasını ustura ile kestiği ifade edilir.


Ölümü ile ilgili bazı bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum.


Liszt'e 5 Aralık 1849 yılında bir suikast girişimi oldu. Evinden çıkarken bıçaklandı. Bir süre hastane yattıktan sonra eski sağlığına kavuştu. 10 Ocak 1850 tarihinde yeniden suikast girişiminde bulunuldu. Ancak Liszt'in koruyanları tarafından engellendi. 20 Mayıs 1886 yılında birileri tarafından ölüm tehditi aldı. Tehditten sonra güvenliğini arttırdı ve vasiyet yazdırdı. 31 Temmuz 1886'da evinde öldü. Budapeşte’de gömülmeyi vasiyet etmiş olmasına rağmen Bayreuth’a gömüldü. Zature hastalığından öldüğü süsü verildi. Ancak daha sonra öldürüldüğünü ve katilin ortadan kaybolduğu açıklandı. Katil hiçbir zaman ele geçemedi.


ESERLERİ İLE İLGİLİ BİLGİLER


Çok güç parçalar yazdı.


En tanınmış eserleri


II Macar Rapsodisi
İki piyano konçertosu
12 Senfonik şiir
Si minör sonat
Faust ve Dante denemeleri, Haç Yılları, 700 aşkın bestesi vardır.
Müzik üzerine yazılmış çok sayıda kitabı vardır.


Franz Liszt müzik kariyerine piyanist olarak başlamış ve çok erken yaşta verdiği konserlerle yakın çevresindeki müzik dünyasını etkilemeyi başarmıştı. 1823’te, henüz 12 yaşındayken verdiği konserde, salonda bulunan Beethoven’ı etkilediği, sağırlığı nedeniyle duyma güçlüğü olduğu halde yaşlı Beethoven’ın, genç Liszt’in ellerine ve çalış stiline bakarak dinlediği ve kişisel olarak Liszt’i tebrik ettiği rivayet edilir. Liszt’in çok erken yaşta gösterdiği yetenek, genç yaşta virtüoz olarak tanınmasına yol açtı. 17 yaşından itibaren geniş dinleyici kitlelerinin dikkatini çeken konserler vermeye başladı. İlginç olan, Liszt’in gençlik dönemindeki bu parlak virtüozite kariyerini, hayatının ilerleyen yıllarında içsel yaratıcılık fikirlerini geliştirdiği parlak ve etkileyici bir bestecilik kariyerine dönüştürmeyi başarmış olmasıdır.




Franz Liszt’in gençlik dönemi büyük çoğunlukta piyano yapıtları ile donanmıştır. Bunda, küçük Franz’ın piyanodaki yeteneğinin çok erken yaşta babası tarafından keşfedilmiş olması ve müzik hayatını piyano üzerine kurmuş olmasının rolü büyüktür. 1822 yılında, henüz 11 yaşındaki Franz’ın kabiliyetinden son derece etkilenmiş olan Antonio Salieri, küçük Liszt’e karşılıksız kompozisyon çalıştırmayı teklif etmiş, bu teklif üzerine Franz Liszt ve babası Viyana’ya gitmişlerdi. Viyana’da bulunduğu yıllar süre zarfında, Liszt, Beethoven’ın en favori öğrencilerinden biri olan Karl Czerny ile çalışma olanağı da bulmuştu. Bu denli genç yaşında iki büyük ustadan kompozisyon ve piyano tekniği dersleri alması Liszt’in gerek virtüozitesinin gelişiminde gerek bestecilik alanındaki atılımlarında büyük rol oynamıştır.




Viyana yıllarının ardından Baba ve oğul Liszt Paris’e giderler. Bu yolculuklar, Genç Liszt’in gerek kültürel gerek entelektüel gelişiminde büyük rol oynamıştır. Zira, Liszt, Macar asıllı olmasına karşın hayatının en verimli dönemini, 19. yüzyıl Avrupa’sının kültür şehri olan Paris’te geçirmiş, burada sayısız sanatçı, yazar ve müzisiyenle tanışma ve yakınlaşma olanağını bulmuştur. Gençlik döneminde, yani yaklaşık olarak 1822-44 arasında virtüoz piyanist olarak sayısız konserler veren Franz Liszt bu konserlerinde kuşkusuz kendi yapıtlarını icra etmekteydi. Bu nedenle, bu dönemde bestelediği piyano yapıtlarında virtüozitenin ve gösterişin ön planda olması son derece doğaldır. Lizst’in gençlik yıllarındaki bu gösterişe yönelik yapıtlarına hayran olan dinleyici kitlesi kadar onu basit ve gösteriş meraklısı olarak tanımlayan ve eleştiren bir kesim de oluşmuştu. İlginç noktalardan biri, bu dönemde, genç Liszt, başka bestecilerin tanınmış yapıtlarının temalarını ele alarak piyano çeşitlemeleri besteliyor, dönemin tanınmış operalarının transkripsiyonlarını yapıyordu. Bunların arasında öne çıkanlar, Variation sur une Valse de Diabelli (Diabelli’nin bir valsi üzerine çeşitleme, 1822), Sept Variations Brillantes sur un Thème de G. Rossini (G. Rossini’nin bir teması üzerine 7 ihtişamlı çeşitleme, 1824), Impromptu Brillant sur des Thèmes de Rossini et Spontini (Rossini ve Spontini’nin temaları üzerine ihtişamlı impromptu, 1824) yer alır. Ayrıca halk ezgileri üzerine de çok sayıda çeşitleme ve serbest formda gösterişli piyano uyarlamaları yapmaktaydı. Liszt’in genç yaştaki bu uygulamaları, besteciliğinin ve yaratıcılığının temel taşlarını da sağlamlaştırıyordu kuşkusuz: piyanoyu orkestra gibi kullanma ve temaları çeşitlendirme tekniklerini geliştirme. Bu iki özellik de, Liszt’in ileriki yaşlarında bestelediği orkestral yapıtların kurgulanmasında büyük rol oynamıştır.




1826 yılında, bütün çocukluğu boyunca kendisine büyük destek veren babası ansızın ölünce, 15 yaşındaki genç Franz Paris gibi büyük bir kentin ortasında kendisini yapayalnız bulur ve derin bir depresyona girer. Bu depresyon Liszt’i müzikten ve beste yapmaktan uzaklaştırır. Bir süre piyano dersleri vererek para kazanmaya çalışır. Liszt’in bu duraklama dönemi 1830 yılına kadar sürer ve o yıl, Paris’i ve Parislileri ayağa kaldıran önemli bir olay gerçekleşir. O yılın Temmuz ayında, dönemin Burbon Hanedanı’na mensup kralı 10. Charles’ın tahttan indirilmesi ve yerine kuzeni Orléans Dükü Louis-Philippe’in getirildiği üç günlük kanlı bir devrim yaşandı. Parisli özgürlük taraftarı halk ve burjuvaların, birçok özgürlüğü kısıtlama yoluna giden 10. Charles’ı tahttan indirme girişimi başarıyla sonuçlanmış, tarihe Temmuz 1830 Devrimi olarak keçen bu büyük olay, Liszt gibi özgürlük taraftarı birçok sanatçıyı motive etmişti. Liszt de bu olayların ardından depresyon döneminden çıkıp yeniden konser turlarına ve beste yapmaya başladı. 1830 yılı, aynı zamanda yakın dostu ressam Eugène Delacroix’nın meşhur Liberté Guidant le Peuple (halka önderlik eden özgürlük) adlı tabloyu yaptığı yıldı. Diğer yandan, Liszt’in çok yakın dostu Berlioz’un besteci karakterinin ilk önemli örneğini teşkil eden Fantastik Senfoni adlı yapıtının ilk seslendirilişi de 1830 yılında gerçekleşti. Bu yapıt genç Liszt’i çok etkilemişti. Aralarında sekiz yaş fark olmasına karşın, (Berlioz 1803 doğumludur) iki arkadaşın Paris’teki yakın dostluğu her iki besteciyi de gerek yaratıcılık, gerek entelektüel kişiliklerinin gelişimini olumlu yönde etkilemiştir.




1831 yılında, 1830 devriminden bir yıl kadar sonra 20 yaşındaki Franz Liszt, kişiliğini büyük ölçüde etkileyecek olan Frédéric Chopin (1810-1849) ile tanıştı. Liszt’in Chopin ile dostluğu Chopin’in 1849’da 39 yaşında ölümüne kadar sürmüş, müzik estetiği ve çalgı tekniği açısından çok sayıda fikir paylaşımında bulunmuşlardı. Chopin Liszt’i lirik müzikalite özellikleri ile etkilemiş, Liszt de Chopin’i virtüozite tekniğinin derinliğiyle etkilemişti. Chopin Op.10 Piyano etüdlerini Liszt’e ithaf etmişti.




1833 yılında ise Liszt virtüozite anlayışını derinden etkileyecek olan İtalyan keman virtüozu Nicolo Paganini (1782-1840) ile tanıştı. Liszt’ten 29 yaş daha büyük olan Paganini, keman çalma tekniğine yepyeni bir boyut getirerek geleneksel teknikleri altüst etmiş, bazı çevrelerce şeytanla anlaşma yaptığına inanılan ve bütün Avrupa’yı kasıp kavuran bir çılgın besteci konumundaydı. 22 yaşındaki Liszt, ününü yıllardır duyduğu bu büyük ustayı o yıl Paris’te canlı olarak dinleme fırsatını buldu. Bu deneyim Liszt’in virtüozite düşüncesine ve çalgı tekniğine bakış açısını tümüyle değiştirmişti. 20’li yaşlarında çoktan olgunlaşmış bir virtüoz tekniğine sahip olan Liszt’in, Paganini’yi dinledikten sonra bunalıma girmiş olduğu ve tekniğini geliştirmek için kendini iki ay odasına kapatıp piyano çalıştığı rivayet edilir. Bu rivayetin kesin doğruluğu tartışılır olsa da, Paganini’nin Liszt üzerinde büyük etkisi olduğu göz ardı edilemez. Bu etkinin sonucu ve ürünü olarak, Liszt, 1836 yılında, Paganini’nin 5 Caprice’i ve 2. Keman Konçertosu’nun son bölümündeki tema üzerine 6 adet etüd besteledi. Liszt, 1830 ile 1844 arasında gerçekleştirdiği konserler ve Avrupa turneleri sayesinde Avrupa çapında büyük bir popülarite kazandı. Bu popülarite, 1840’lı yıllarda Lisztomania (Liszt hayranlığı) olarak bilinen bir akıma dönüştü.




1847 yılına gelindiğinde, 36 yaşında ve popülaritesinin doruklarına ulaşmış olan Liszt, çılgın konser kariyerine son verdi, Büyük Düşes Maria Pavlovna’nın davetini kabul ederek Paris’ten ayrıldı ve Weimar’a yerleşti. Rus Hanedanından gelen Maria Pavlovna, Saxe-Weimar Eisenach Büyük Dükü Carl Friedrich ile evlendikten sonra hayatının geri kalanını Weimar’da geçirmiş ve sanata olan ilgi ve desteğiyle tanınan bir düşesti. Weimar’ın bir zamanlar parlayan sanat merkezi unvanını yeniden canlandırmak amacıyla Liszt’i sarayına davet etmiş, Paris’teki popüler hayatının tadını alan Liszt de 1848 yılında bu teklifi kabul etmişti. Liszt’in Weimar dönemi bestecilik kariyerindeki ikinci dönem olarak kabul edilir ve Weimar yılları Liszt’in orkestra yapıtlarına yoğunlaştığı ve bestecilik açısından yeni fikirler geliştirdiği dönem olmuştur.




Weimar döneminin en önemli dönüm noktası Franz Liszt’in senfonik şiir kavramını geliştirmesi oldu. Senfonik şiir kavramının temel taşları, özünde, Berlioz’un 1830’lu yıllardan beri uyguladığı programlı müzik anlayışına dayanıyordu. Bir konunun ya da hikayenin salt müzik yoluyla anlatılmasıydı programlı müziğin özü. Bunun ilk somut örneği, 1830 yılında ilk icrası gerçekleşen ve Liszt’in de dinleme fırsatı bulduğu Berlioz’un Fantastik Senfoni’siydi. Berlioz’un kendisinin kaleme aldığı ve her icrasında izleyiciye dağıtılmasını istediği somut bir hikayesi vardı bu senfoninin. Liszt’in Weimar döneminde geliştirdiği senfonik şiir fikri, programlı müzik düşüncesiyle ortak noktalar içermekle beraber daha farklı bir boyut da içeriyordu. Senfonik şiirde, Liszt somut bir hikaye anlatmak yerine, bir hikayenin ya da konunun atmosferini, duygusunu ya da psikolojik durumunu müzikle dinleyiciye aktarmayı hedefliyordu. Bu durumda, bir senfonik şiir, baştan sona bir hikayeyi anlatmak yerine, hikayedeki belli bir atmosferi, duygular zincirini ya da psikolojik durumları müzikal olarak canlandırmayı amaçlamalıydı. Bu düşünce, Liszt’in besteci olarak çok daha derin bir müzikal algı sistemi geliştirmesine neden oldu. Seçtiği konuların derin psikolojik analizlerini, olayların duygusal dönüşümlerini analiz ediyor, bu durum ve analizleri müziğine en doğru şekilde uygulama yolları üzerinde düşünceler geliştiriyordu. Bunun sonucunda, kendine özgü bir orkestrasyon ve temalar arası bağlantılar sistemi oluşturma yoluna gitti.




Liszt, Weimar yıllarında toplam 13 senfonik şiir ve iki senfoni besteledi. Senfonik şiirlerin konuları kuşkusuz tarihin önemli edebi eserlerinden alınmıştı. Bu senfonik şiirler arasında öne çıkanlar arasında Orpheus, Prometheus, Mazeppa, Hamlet ve Hunların Savaşı sayılabilir. 13 senfonik şiir dışında bestelediği iki senfoni de normal standartlarda senfoniler değil, senfonik şiir anlayışıyla bestelenmiş isimli yapıtlardı: Faust Senfonisi ve Dante Senfonisi. Faust Senfonisi’nde Liszt, Faust hikayesini müzikal olarak anlatmak yerine, karakterlerin derin duygusal analizi ve durum psikolojilerini müziğe yansıtmayı tercih etmişti. Karakterler arasındaki bağlantıları tematik bağlantılarla simgeleştiriyor, böylece müziğine de tematik bütünlük fikrini dahil ediyordu. Yalnız Faust Senfonisi’nde değil, Weimar döneminin hemen tüm yapıtlarında tematik bütünlük düşüncesinin geliştirildiği görülür. Tematik bütünlük düşüncesi ve orkestral atmosfer yaratma fikri, Wagner’i de etkilemişti.




Weimar yıllarında, orkestra yapıtlarının yanı sıra piyano için de çok sayıda yapıt bestelemeye devam etti Liszt. Bu yapıtlarında da aynı içsel yaratı kaygılarını barındırıyordu. Gençliğindeki parlak vitüozite tınılarının yerini orkestral tınıları aratmayacak ince düşünülmüş renkler alıyordu. Bu dönüşüm yoluyla, Liszt, Weimar döneminde ve sonrasında konvansiyonel armoni anlayışının ötesinde bir armonizasyon sistemi geliştirdi. Bu dönemde bestelediği güçlü piyano yapıtları arasında Si minör Sonat, Dante Sonatı, 6 Consolations sayılabilir. Liszt’in bu dönemde geliştirdiği radikal fikirler, yakın dostları Berlioz ve Wagner’i, daha sonra da özellikle senfonik şiir fikriyle Richard Strauss’u etkilemiştir.




Liszt’in gençlik döneminden itibaren kullandığı kromatik armoni anlayışı Weimar döneminde daha keskin bir şekle bürünmüş, 1870’li yıllara gelindiğinde tonal bağlamın sınırlarını zorlayan bir anlayışa dönüşmüştü. Bu yıllarda bir yandan Weimar’da seçkin genç piyanistlere karşılıksız derler verirken bir yandan, neredeyse yeni bir tonal anlayışa doğru giden bir çizgide yapıtlar bestelemeye devam etmektedir. 1881 yılında Franz Liszt merdivenden düşer ve iki aylık yatak istirahatı süresince gerek psikolojik gerek fiziksel çöküntü yaşar. Bu sürecin ardından sağlığı artık eskisi gibi olmayacaktır. Bu dönemde bestelediği yapıtlarında iç huzursuzluğu ve karamsarlığını yansıttığı görülür. 1881 yılında kazadan sonra bestelediği Nuages Gris (gri bulutlar) adlı piyano yapıtında karanlık tınılar baskındır. Bu tınılar aynı zamanda neredeyse atonaliteyi andıran akor bağlantıları içermektedir. Tonalite fikrinden iyice uzaklaştığı en somut yapıt ise ölümünden bir yıl önce 1885’de bestelediği Bagatelle Sans Tonalité’dir (tonsuz bagatelle).




Franz Liszt, 31 Temmuz 1886’da, çok renkli ve hareketli bir hayat sürdükten ve romantik müzik anlayışına radikal kırılma noktaları getiren uzun bir yaratıcılık kariyerinin ardından Bayreuth’da son nefesini verir. Liszt’in ölümünün hemen ardından, yeni tonalite arayışı meşalesini Gustav Mahler ve Richard Strauss devralmış Liszt’in bıraktığı yerden ve 20. yüzyıla taşımıştır.






Tasso: Bestecinin en önemli poemleridir. Tasso 1544-1 liberata” gibi çok büyük eserleri olan bir yazardı. Ama 1579- özellikle bu eseri eleştirilmiştir. Tassa bu ağır yaşama dayana hayatını anlatır. Üstünde fazla yorum yapmaya gerektirmeyen




SENFONİLERİ :


Faust senfonisi: Eser büyük orkestra, tenor ve erkek “Faust” ikincisi “Gretchen ve üçüncüsü Mephisto’yu canlanıran varlığın ikinici tema kurtulmaya çalışan Fasut’un huzursuz yapıcılığı belirtir. İkinci bölüm Gretchen’i anlatır onun saflığı Gretchen’i anlatır. İkincisi Faust’un aşk temasının transforme gösterimidir. Son bölüm Mephisto’yu anltır. Garip bir temas org ve koroyla duyulur. Besteci burada Goethe’nin bazı ölüm biter. Eser bu şiirlerdeki formlarda vardır.




Dante Senfonisi:


Dante 1265-1321 yılları arasında Rönensans dönemin en ünlü zaman Dante’nin kişiliği, kimi zaman ise onun en önemli eser yorumladığı “Cehennem”, “Cennet” ve “Pulgatorio” konularır




Bazı önemli eserleri : Birinci piano konçertosu Mi b Maj. İkinci valsi, Etüdler, Paganini arajmanları, Consolations dizisi, Anne vardır.






Hangi edebiyat türleri müzikle ilişki içinde olabilir?




Öte yandan Müzik-Edebiyat buluşmasının gerçekleşmesine, bazı edebiyat türleri de olanak vermez. Edebiyat dalı içinde öyle türler vardır ki, müziklenmesi hem olanaksızdır hem de zaten bu türlerin müziklenmesinin gereği yoktur. Başka bir anlatımla müzik, edebiyatın o türlerine bir şey katmaz; o türlerle uyuşmaz.
Örneğin, makale, mektup, anı, deneme, biyografi gibi edebiyat türleri bugüne kadar müziklenmemiştir. İçinde bir oluşumun, bir gelişimin bulunmadığı, bir olayın anlatılmadığı, yalnızca düşünsel birtakım kavramların irdelendiği vb. yapıtlar, müziklenmeye elverişli değildir. Dikkat edilirse müziklenmiş edebiyat yapıtları arasında en başarılı olanlar, içinde hareket olan, yaşam içinde bir olayı anlatan ve neşe, hüzün, gerginlik, coşkunluk, kahramanlık, sevgi, aşk, içtenlik… gibi insani özelliklerin bulunduğu yapıtlardır. Bu özellikler müzikte yaratılan "karakterlerle" yansıtılabilir. Başka bir anlatımla, bestelenen müziğin, dinleyende bu özellikleri çağrıştıracak biçimde kurulması gerekmektedir. Edebiyat türleri içinde Destanlar, masallar, öyküler, romanlar, anlattıkları olaylar ve çoğu kez bünyelerinde barındırdıkları dinamizmle müziklenmeye çok elverişlidir.


Programlı Müzik nedir?




Doğayı, doğa olaylarını, toplumsal olayları, kişileri, kişilerin karakterlerini, yaşamda insanların zaman zaman içinde bulundukları psikolojik durumları (örneğin: neşeli, hüzünlü, heyecanlı, coşkulu, kahramanca, duygulu, hırçın, şakacı, sevgi ya da aşk duygusuyla dolu vb… oldukları durumlar) insanların yaşadıkları olayları, bunlar karşısındaki etkilenimlerini vb., besteciler, ellerindeki çalgı, orkestra, ses kapasitesi gibi materyalleri, müzikal kompozisyon kurallarına göre işleyerek anlatabilirler.


Senfonik Şiir nedir?




İşte bu türlü bir şeyler anlatan, bir konusu olan müziklere "Programlı Müzik" dendiğini söylemiştik. Konulu müziğin büyük orkestral boyutlarda ele alındığı, derin konuların işlendiği, müzik sanatının en ince anlatım tekniklerinin kullanıldığı programlı müzikler ise ayrı bir tür olarak Liszt’in verdiği adla "Senfonik Şiir" adıyla anılır.. Senfonik Şiir, programlı müziğin tepe noktasıdır. Bazı Senfonik Şiirlerde anlatım, bir doğa parçasını, ya da bir olayı yansıtmanın ötesine geçmiş, karakterlerin derinlemesine işlendiği (Liszt- Faust Senfonisi), şiirin düşsel imgelerinin canlandırıldığı (List-Prelüdler Senfonik Şiiri), hatta felsefenin soyut labirentlerinde dolaşıldığı bir durum almıştır. (R.Strauss-‘F.Nietsche- Böyle Dedi Zerdüşt, ve Ölüm ve Nura Bürünüş Senfonik şiirleri vb.). Ünlü Macar romantik besteci Franz Liszt’le 19. yüzyılın ortalarından başlayarak günümüze kadar gelen bu türde, özellikle 20. yüzyılın başlarında birçok besteci, müzik-edebiyat buluşmasının yetkin örneklerini içeren yapıtlar vermişlerdir.


Şimdi bir Senfonik Şiir örneği dinleyelim:




(Prelüdler)
"Prelüdler", Fransız ozan Alphonse Lamartine’in "Yeni Şiirsel Meditasyonlar (Nouvelles Meditations Poetiques)" adlı şiir dizisinin onbeşincisidir. Şiir, yaşam ve onun karşısında mücadele eden insana felsefj yaklaşımlarda bulunmaktadır. Sözler şöyledir: "Yaşam, en ciddi ve törensel notası ölüme göre düzenlenmiş, bilinmeyen bir şarkıya göre yazılmış bir prelüdler dizisi değil midir? Her yaşamın büyülü günbatımı aşktır; fakat bu ilk zevkli mutluluğun üzerinde esen fırtınanın ölümcül soluğuyla gençliğin hayalleri mahvolur. Kötü kaderle zalimce ezilen ruhlar, fırtına geçince kırsal hayatın huzuru içinde anılarını tekrar canlandırmayı arzu etmez mi? Ama insan kendini doğanın kucağında rahat bırakmayı istemez. Ancak trompet sinyali duyulunca, mücadeleye atılır; benliğini ve tüm gücünü tekrar kazanmak için tehlikeye koşar." (İrkin Aktüze, Müziği Okumak, Cilt 3, s.1274)




Liszt’in yazdığı müzik, şiirin genel yapısına uygunluk göstermektedir. Yaşam felsefesinin yapıldığı ilk bölüm, sakin başlar. Ama Liszt aynen yaşamda olduğu gibi, yükselen ve alçalan, sakin ve gergin, mücadeleli bir yaşam tablosu çizmiştir. Sakin, lirik temaların ardından müzik giderek hızlanmakta, gerilim artmakta ve tansiyon yükselmektedir. Ancak yaşamda hiçbir gerilim sürekli olmaz. (Böyle olsa, bu türlü sürekli bir gerginliğe hiçbir insan dayanamaz.) Yaşam, aslında bir gerginlikler ve yumuşamalar yumağıdır. Liszt, "aşk", "hayallerin mahvolması", "kırsal hayatın huzuru" temalarının geldiği yerlerde tansiyonu düşürmüş, yaşam mücadelesinin yükseldiği yerlerde gerilimi artırmıştır. Böylelikle hem şiirde sözü edilen yaşamın inişli çıkışlı durumunu, hem de Romantik müziğin önemli bir öğesi olan karşıtlıkların dengesini başarılı bir biçimde kurmuştur. Hatta Liszt, şiirin sonunda belirtilen söylemin anlamını da aşarak, "tüm gücünü tekrar kazanmak için tehlikeye koşma" etkinliğini; müziğiyle ve orkestrasyonuyla bir zafer coşkunluğuna dönüştürmüştür.






İlk piyano dersini müzik dehasını keşfeden babasından aldı. Hehoporas Dos Sache




Macar soyluları 6 yıl boyunca maddi destek sağlamışlar viyana’ya gitti.




Antonio Salierden, Beethoven öğrencilerinden Karl Czarny’den ders aldı.




Paris Konservatuvarına alınmadı. Yahudi olduğu için alınmadı.




Özelden aldı teori ve beste çalıştı.




15 yaşında piyano dersleri vererek ailesini geçindirdi.




Bir süre sonra müzikten uzaklaştı. Edebiyat ve dini konularla ilgilendi.




Bu ilgili eserlerine yansıtmamıştır. 1890 devriminden sonra yeniden sanata ve hayata dönmüştür. Darvin Senfonisini yazmaya başladı.




Alphonse de Lamartine’nin şiirlerini solo piyano için besteledi.




Paganiniyi dinleyince tekrar virtüözlüğe ilgi duydu. (Paganinin La Corn Pellası üzerine bir fantezi yazdı.)




Fırtınalı bir ilişki yaşadığı Agoult Kontes Marie ile 1834’te tanıştı. (İsviçre ve İtalya’da yaşadı. 3 çocuğu oldu.)




Piyano Resitali kavramını geliştirdi. (Hayır dernekleri yararına konser verdi.)




Bonn’da yapılan Beethoven anıtının maliyetini üstlendi.




1840-1847 arasında çıktığı turnede İrlanda’dan Türkiye’ye dolaştı.




1844’de eşinden ayırldı. Kiev tanıştığı Çar’ın yardımcısının karısı Prenses Carolyn Syn Wittgenstein ile birlikte oldu.




1848’den sonra Weimar’da Orkestra Şefliğine başladı. (Verdi, Berliuz ve Wagner’in operalarını yönetti.)




Bu dönemde en önemli eserlerini besteledi.




Genç piyanistlere ders vererek Altenberg Kartalları diye anılan yeni bir piyanist kıyağı yetiştirdi.




1861-1864 yıllarında Romad dini kitaplar yazdı ve rahip oldu.




Budapeşte müzik okulunu kurdu.




Festival nedeni ile Beyrut’ta Zatüre den öldü mezarı






19. yüzyılın en önemli piyanistlerinden birisi, senfonik şiir tarzının yaratıcısı olan bestecidir


22 Ekim1811’de Macaristan’ın Doborján (Raiding) kentinde doğan Franz Liszt, ilk piyano derslerini onun müzik dehasını keşfeden babasından aldı. Macar soyluları 6 yıl boyunca bu çocuk dahiye maddi destek sağlamayı kabul edince küçük yaşta babası ile Viyana’ya giderek Antonio Salieri’den ve Ludwig van Beethoven’in öğrencilerinden Karl Czerny’den dersler aldı. 12 yaşına geldiğinde dinleyicilerin, diğer müzisyenlerin ve kralların takdirini toplayan bir konser piyanisti olmuştu. Konservatura girmek için geldiği Paris’te, yabancı olduğu gerekçesiyle okula alınmadıysa da özel ders alarak teori ve beste çalıştı; ilk ve tek operası Don Sache’yi ve çeşitli piyano eserlerini besteledi. 1834’de babasını kaybettikten sonra henüz 15 yaşında iken piyano dersleri vererek annesinin geçimini sağlamaya çalışan Liszt, müziğe ilgisini kaybetmeye ve bu mesleğin anlamını sorgulamaya başladı. Kendisini edebiyat ve dini konulara kaptıran Liszt’in bu ilgilerinin etkisi hayatına ve eserlerine yansıdı. 1830 Devrimi ile yeniden sanata ve hayata dönmeye




yazmaya başladı. Besteciliğinin öne çıktığı bu dönemde Alphonse de Lamartine’in şiirlerini solo piyano için besteledi. Hector Berlioz ile tanıştı. 1832’de kemancı Niccolo Paganini’yi dinlemesi, yeniden virtüözlüğe ilgi duymasına neden oldu.; Pagani’nin La Campanella’sı üzerine bir fantezi yazdı. 1833’de Berlioz’un Fantastik senfonisini piyanoya uyarlamayı başardı.




Fırtınalı bir ilişki yaşadığı Agoult Kontesi Marie ile 1834’de tanıştı. Kocasını terk eden kontes ile İsviçre ve İtalya’da yaşadılar, 3 çocukları oldu. 1835’deki İsviçre seyahati sırasında piyanist Sigismond Thalberg’in Paris’teki başarılarını duyunca Piyanonun Kralı ününü pekiştirmek için bir piyano düellosu yapmak üzere Paris’e gitti. Daha sonra piyano resitali kavramını geliştiren Liszt, büyük bir konser turuna çıktı, hayır dernekleri yararına konserler verdi, her yerde ilgiyle karşılandı. Konserleri sayesinde küçük yaşta kaybettiği ülkesin Macaristan’daki sel felaketinde hayatını kaybedenlere bağışlamak üzere büyük bir gelir elde etti ve Bonn’da yapılması planlanan Beethoven anıtının maliyetini üstlendi. 1840-1847 arasında çıktığı turnede İrlanda’dan Türkiye’e, Portekiz’den Rusya’ya kadar pek çok yeri dolaştı.


1844’te ününün doruğunda iken manik-depresif eşi Marie d'Agoult ile evliliğini bitirdi; Kiev’de tanıştığı çarın yardımcısının karısı Prenses Carolyne Sayn-Wittgenstein ile birlikte oldu ve sahne konserlerine son verdi.


Liszt, konser piyanisti kariyerine son verdikten sonra, 1848’de Weimar’da orkestra şefliğine başladı ve kenti, Avrupa kültürünün buluşma merkezi haline getirdi. Bu görevi sayesinde Verdi, Wagner ve Berlioz’un yeni operalarını yönetti. Aynı dönemde en önemli eserlerini besteledi, genç piyanistlere ders vererek Altenberg Kartalları diye anılan yeni bir piyanist kuşağı yetiştirdi. 1858’de, muhafazakarların kendisinin ve öğrencilerinin yapıtlarına yoğun eleştirileri üzerine görevinden ayrıldı.


1861-1869 yılları arasında daha çok Roma’da yaşadı ve ve dini kitaplar yazdı, rahiplik dersleri aldı ve onur rahibi oldu. 1870’den sonra ise Roma, Weimar ve Budapeşte arasında seyahat ederek ömrünün sonuna kadar öğretmenlik ve piyanistliği sürdürdü. Budapeşte Müzik Okulu’nu kurarak ilk başkanı oldu. 31 Temmuz1886’da, bir festival nedeniyle bulunduğu Bayreuth’ta zatüreye yakalanarak hayatını kaybetti. Budapeşte’de gömülmeyi vasiyet etmiş olmasına rağmen Bayreuth’a gömüldü.,






(1811-1886). Macar besteci ve piyanist Franz Liszt, gelmiş geçmiş en büyük piyano virtüözlerindendir. Sanatçı özgün ve coşkulu yapıtlarıyla romantik müziğin simgesi sayılır. Raiding'de (bugün Avusturya'da) doğan Liszt, ilk piyano derslerini babasından aldı. İlk piyano resitalini ise dokuz yaşındayken verdi. 1821'de dönemin ünlü müzik öğretmeni Kari Czeroy'den ders almak üzere Viyana' ya gönderildi. Viyana'daki ilk konserini 11 yaşındayken veren Liszt, üstün yeteneğiyle dinleyicileri derinden etkiledi. O yıllarda art arda başarılı konserler verdi ve büyük besteci Beethoven ile tanıştı.


Liszt 1823'te müzik eğitimi görmek üzere ailesiyle birlikte Paris'e taşındı. 1824 Mart'ın-da verdiği ilk konserde olağanüstü bir başarı kazandı. Bundan sonraki 25 yıl boyunca İsviçre'de, İngiltere'de, Rusya'da, Türkiye' de, Portekiz'de ve İrlanda'da parlak konserler vererek uluslararası üne kavuştu. Paris'te Hector Berlioz, Frédéric Chopin, Felix Mendelssohn ve Victor Hugo gibi ünlü besteci ve yazarlarla tanıştı.


1848'e kadar süren turne ve konserler yüzünden oldukça yorgun düşen Liszt, Weimar'a yerleşti. Weimar grandükünün sarayında müzik yönetmeni ve orkestra şefi olarak çalıştı. O dönemde aralarında Hector Berlioz ve Richard Wagner'in de bulunduğu birçok yetenekli besteciyi çevresinde topladı ve Weimarı Avrupa'nın en önemli müzik merkezlerinden biri durumuna getirdi. Kızı Cosima sonradan Wagner'le evlendi.


Liszt beste yapmaya daha sekiz yaşında başlamıştı. İlk önemli yapıtlarını 1830'larda vermesine karşın, en verimli dönemini Weimar'da yaşadı. O yıllarda bestelediği en önemli yapıtları Üstün İcra Etütleri, Hac Yılları, Dante ve Faust senfonileridir. Şaşırtıcı bir üretkenlikle çalıştığı bu dönemde ünlü bestecilerin ve kendi yapıtlarının çoğunu yeniden gözden geçirerek yorumladı ve bazılarını piyanoya uyarladı. Çevresindeki genç bestecilerin tanınmasında önemli bir rol oynadı. Ne var ki, yeniliklere açık tutumu ve Prenses Carolyne Sayn Wittgenstein'la olan ilişkisi tutucu saray çevresinde hoş karşılanmadı. 1858'de Weimar'daki görevini bıraktı, 1861'de Roma'ya yerleşti. Yaşamının geri kalan bölümünü Roma, Weimar ve Budapeşte arasında geçirdi, çok sayıda genç piyanist yetiştirdi. Kızı Cosima'yla ilişkisi yüzünden uzun süre dargın kaldığı Wagner'le 1872'de barıştıktan sonra Bayreuth'taki festivale düzenli olarak katıldı. 1886'da festivale katılmak için çıktığı yolculukta zatürreeden öldü.


Liszt piyanodaki olağanüstü virtüözlüğünü göstermek için çalınması çok güç parçalar yazdı. Bunlardan en tanınmış olanları Macar Rapsodileri, iki piyano konçertosu (1839-61), 12 senfonik şiir ve 1853'te tamamladığı Sı Minör Sonat'tır. Liszt'in Faust ve Dante senfonilerinde olduğu gibi bir öyküyü orkestra müziğiyle anlatma denemesi, onun müziğe getirdiği önemli yeniliklerden biridir. 700'ü aşkın bestesi bulunan sanatçının ayrıca müzik






Weimar dönemi denilen 1839-1847 arasındaki sekiz yılda Liszt, İngiltere, Polonya, Rusya ve Portekiz’de yoğun konserler vermişti. Seyahatlerin oldukça yorucu geçmesine karşın, bu dönemde de eskisi kadar beste yapmıştı. Bu eserlerin çoğu, opera melodilerini baz alan fantezilerdi ve çoğu günümüze dek unutulmuştu. Bestecinin, Macar müziğiyle daha fazla ilgilendiği bu dönemde, Macar Rapsodileri, her ne kadar tamamlanmasalar da, yazılmaya başlanmıştı.




Liszt’in, Weimar dışında bir yerde orkestra yönetmediği, ya da çalmadığı 1848 – 1861 yılları arası, besteciliğinin en verimli olduğu dönemdi. Olgunluk dönemi usta işi eserlerinin çoğu bu sırada yazılmıştı. Bu dönemde, Prenses Sayn-Wittgenstein ile yeni bir aşk ilişkisine de girmişti.




1861 yılında Liszt, Roma’da, boş yere prensesin boşanıp kendisiyle olmasını beklemiş ve çok az iş almıştı. Bu yıldan, öldüğü 1886’ya kadar, Roma, Budapeşte ve Weimar arasında gezinmiş, önemli dini eserlerini yazmıştı. Bu dönem, bir anlamda “inziva” dönemiydi.


1838 ila 1847 yılları arasında Liszt, tüm Avrupa’da üç bin civarında konser verdi. Paris’ten St. Petersburg’a, Londra’dan Viyana’ya, Berlin’den Budapeşte’ye, nerede bir salon, ulusal tiyatro binası, otel lobisi, opera salonu, ya da üniversite anfisi bulduysa, piyanosunu oraya kurup konser verdi.






Demiryollarının çağıydı ve Liszt, lüks “Offenbach” vagonunda (ki burada oturma odası, yemek odası ve yatak odası bir aradaydı) tüm kıtayı baştan başa geçti. Müzikseverler, onun konserleri için, yüksek bilet fiyatları ödediler; ona çiçekler, mücevherler, hatta, hanım saçlarından lüleler attılar. Tam on yıl boyunca Franz Liszt, tüm Avrupa’nın en büyük kültürel olgusuydu.






Dinleyiciler, onun, çok ünlü düzenlemelerini dinlemeye geliyorlardı: Beethoven’ın Pastorale’inden yaptığı transkripsiyon, Schubert’in Erlkönig parafrazı, Meyerbeer’in Robert der Teufel operasından alınan bir temaya yazdığı fantezi gibi. Liszt’in solo piyanistliği ilginçti; orkestrayla birlikte sahneye çıkmıyordu, ancak, piyanosuna orkestral bir anlam yüklüyordu; operacılarla sahneyi paylaşmıyordu, ancak, piyanosuna şarkı söyletiyordu. Ayrıca, dinleyicileri, eski moda sayılan Bach’ın Kromatik Fantezi’si, ya da Beethoven’ın “çalınması imkansız” Hammerklavier sonatını çalarak şaşkınlıktan serseme çevirmeye bayılıyordu. Piyanosunu çalmadığı zamanlarda bile gerçek bir şovmen, maceraperest ve doğuştan yorumcuydu.






200 yıl önce yaşanmış gösterişli bir istanbul konseri hikayesini getirdi. 19. yy'da liszt'in abdülmecid'in davetiyle istanbul'a gelişi de böyle olay olmuş. aylar öncesinden konuşulup yazılıp çizilmiş. bütün avrupa'da "lisztmania" rüzgarı estiren, deyim yerindeyse zamanın mega starı liszt, istanbul'da da büyük bir heyecan yaratmış. hatta haberlerin yayılmasıyla, liszt'in konseri verdiği zaman dilimi arasında uyanık bir başka macar piyanist kendini liszt'im diye tanıtıp konser vermiş ve padişahı bile kandırmış. liszt bunu kızı henriette'ye yazdığı bir mektupta esprili bir dille anlatır. abdülmecid'in büyük ilgi ve armağanlara boğduğu bir kaç konserden sonra “doğu ve batı’yı aynı anda görebilmenin coşkusunu yaşıyordum. sanki bir an uzaklardaki olimpos’u bile gördüğümü sandım.” diyen liszt hemen ayrılamaz istanbul'dan. nur-u ziya sokaktaki o evde kırk gün kalır. hayran olduğu istanbul'u yaşarken, bir önceki durağı paris'te tanışıp aşık olduğu ve istanbul'da buluşma planları yaptığı, alexandre dumas fils'in şu ünlü "kamelyalı kadın"ı ve büyük aşkı marie duplesis'in, zaten hayli ilerlemiş olan veremden ölüm haberini de istanbul'da alır. elbette kesin bilinemez ama, hayatı boyunca satılık aşklar yaşamak zorunda kalmış güzel ve hüzünlü marie'nin tek gerçek aşkının liszt olduğu söylenir...




neyse, bunlar zaten bilinen şeyler. ama ben yine de liszt'ten bahsetmekten hoşlanıyorum böyle... liszt'den sonra istanbul'a gelip hayatının sonuna kadar ayrılamayan öğrencileri de olmuş. géza de hegyei, alessandro voltan (macar tevfik) gibi. macar tevfik, yetiştirdiği onlarca öğrenciden sonra -mesela saygun- şimdi izmir'de kimsesizler mezarlığında uyur...






Orkestrya kazandırdığı “Poeme symphonipcie” adı verilen klasik düzene karşı çoğunlukla müzik dışı konuları işleyen bir türdür. (Bu konuda Berlnözden etkilenmiştir.)


Viyanada bulunduğu dönemde Türklerle ilgili bilgi sahibi olmuştur. Osmanlıya gitmesinde bu etkili olmuştur.






SONUÇ


Liszt tarafından kurulan ALMAN GENEL MÜZİK DERNEĞİ’nin programında sosyal esasların yanında ahlak kuralı olarak yeni müziğe yardım ödevi de ön plana atılmıştır. Elbette YENİ MÜZİK olarak, Liszt ve taraftarlarının terakkiperver fikirlerine göre yazılan eserler kastedilmekteydi.






Durup dinlenmeyen bir yolcu ve sanatının yorulmaz bir elçisi




Liszt ender görülen bir tarzda asrının adamıydı.






Teşvik edici fikir ve hareketleriyle müziğe sanıldığından daha çok hizmetlerde bulunmuştur.






Derslerini mutlaka ziyaretçilerin eşliğinde yapan Liszt konukları kimi zaman büyük sanatçılar kapısındaki uşak kapıda bekleyen uşak çok para kazanmıştır. Zira uşak Liszt tarafından kullanıldığın söylediği nice eşyayı satmıştır. Bu hayranları bir diş fırçasını 200 kereden fazla sattığı söylenir.






Liszt, solo resital kavramının oluşmasına da büyük katkı yapmıştır. Prenses Belgiojoso’ya yazdığı 4 Haziran 1839 tarihli mektubunda, o güne kadar yapılan halk konserlerinin hiçbirinde görülmeyen bir fikirden bahsetmiş ve böylece, piyano tarihinde, yeni bir kilometre taşı oluşturmuştu.




Chopin için, “piyano tekniğini tamamen özgür kılmıştır” denebilirse, Liszt için de, “tüm bu yeni özgürlüğü Avrupa kıtasına yaymıştır” denebilir. Bu iki piyanist arasında, belki de Chopin, Liszt’ten daha iyi bir piyanisttir; ancak, güç, çekicilik ve sahnedeki cazibesi bakımından Liszt, konserlerin gerçek kralıdır. O döneme kadar tüm piyanistler, Beethoven hariç, ellerini tuşlardan kaldırmadan, çok yakın tutarak çalarlardı. Liszt ise, ellerini her yerde gezdiriyor, havalara kaldırıyor, kolunun ağırlığının avantajlarını da kullanıyordu. Piyanoda orkestrasyon yapan ilk piyanistti, erken dönemindeki popüler eserlerinin çoğunun, Beethoven, ya da Berlioz’un orkestral eserlerinin piyano transkripsiyonları olmasına şaşırmamak gerekir.






Duyduğu oldukça zor bir müziği, notaya ihtiyaç duymadan aynen geri çalabiliyordu. Amerikalı besteci ve teorisyen Percy Goetschius, Liszt’e kendi bestesi olan sonatı çalmıştı; Liszt de, el yazmalarına bakmadan sonatı, belirli yerlerini nasıl geliştirmesi gerektiğini de örnekleyerek ona geri çalmıştı.




Şüphesiz ki, tarih boyunca gelmiş en büyük deşifre üstadlarından birisi Liszt idi. Çağdaşı olan diğer müzisyenler, onun mucizevi yetenekleri konusunda hemfikirdiler. Mendelssohn ona, Erard salonunda, kendi sol minör piyano konçertosu’nun el yazmalarını göstermişti; Mendelssohn’un kendi ifadesine göre “oldukça zor olan eseri, ilk görüşte, olabilecek en mükemmel şekliyle ve herkesten daha iyi biçimde çalmıştı”. Mendelssohn’un bu öyküyü anlattığı Ferdinand Hiller, hiç şaşırmamış ve “uzun süredir Liszt’i tanıyan birisi olarak, onun, bir eseri, en güzel şekliyle, ilk gördüğünde çaldığını söyleyebilirim; bu sayede eserden alabileceğinin en fazlasını alır. İkinci çalışında daima, kendi tatmini için, ona bir şeyler eklemeye başlar” demişti.


Liszt, orkestral partisyonlarda da benzer şekilde başarılıdır. Otis B. Boise adlı Amerikalı bir besteci, 1876’da Weimar’ı ziyaret etmektedir. Liszt, ondan, eseri piyanoda çalmasını ister. Boise şöyle anlatmaktadır:






Piyano için yazılan hemen hemen her eser Liszt’e çok kolay geldiği için, eğer, kendisi bir şeyler eklemezse, onlardan kısa sürede sıkılmaktaydı. Berlioz için Hammerklavier sonatını çaldığı gençlik dönemlerinde bile, ellerini yazılı notalara bulaştırmaktan geri kalmazdı; yaşı ilerledikçe, yazılı notalara bir şeyler ekleme konusunda fikrini değiştirse de, durulmamıştı. Chopin’e göre “Liszt’in eli her yere uzanmalı”ydı.
Liszt, döneminin gerçek piyano efsanesiydi...






Zaman ilerledikçe kazanılan yeni görüş açılarından Liszt yalnız romantik çağın büyük bir simgesi olmakla kalmadığı 20 YY. müziğinin çok önemli ögesini saptayan bestecilere özellikle Debussy ve Ravel’e ne denli etkili olduğu giderek otonal yazının öncüsü olarak bilinir.






Eserlerinde piyano tekniğinin tüm inceliklerini kullanmıştır.